14 Ocak 2012 Cumartesi

Farkında mısınız?


                                 okurken dinleyiniz lütfen


Sevdiklerimizin varlığıyla mutluyken yoklukları ne çok iç acıtıyor. En çokta ellerimizden kayıp gittiklerinde değerlerinin farkına varıyoruz.



Hayat o kadar kısa gelir ki insana; kaybettiklerimizin değeri paha biçilemez ve yaşam sanki bir kez nefes almışız gibi gelir. Oysa herkes nefes sayısını tamamlamış ve ebedi istirahatgah’ına yola çıkınca. Beşer olmanın acizliğinden olsa gerek; Hazreti Mevlana’nın dediği gibi düğün günü –vuslat--bakışına çokta yakın olamıyoruz. Hayatımızı sevdiklerimizi ve hayallerimizi her geçen gün erteliyoruz.  



Geçmişe bir pencere açmaya çalışsaydık ne olurdu sahi?

Günümüze yağan karlar kalbimizde çoktan çığ olmuştur artık ama nafile değil mi?

Hayat geç kalmamızı hiç affetmeyecektir!

Yüzümüzde parmak izlerini bırakacağı tokat er-geç yerini alır tüm yakıcılığıyla.

Daha dün yanımdaydı. Ellerini tutmayalı, saçlarını okşamayalı sanki yıllar geçmiş gibi.

Şimdi kokusunu hissedebilseydim içime çekebilseydim doyasıya. 

Gönlüne açılan yollarda düşe- kalka yürüyebilseydim.

Sevdama dünyaları sığdırabilseydim.

Bir lunapark eğlencesini sunabilseydim kahkahalarına.

Düş balonlarıyla gökyüzüne uzanabilseydik.

Masallarımın kahramanı sendin diye haykırabilseydim.

Günümün aydınlık yanıydı göz bebeklerin diye ekleyebilseydim.
Bu kez konuk olma sırası “Behçet Necatigil de” şiiriyle dağlanan yüreğimde


SEVGİLERDE 



Sevgileri yarınlara bıraktınız

Çekingen, tutuk, saygılı

Bütün yakınlarınız

Sizi yanlış tanıdı



Bitmeyen işler yüzünden

(Siz böyle olsun istemezdiniz)

Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi

Kalbinizi dolduran duygular

Kalbinizde kaldı



Siz geniş zamanlar umuyordunuz

Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek

Yılların telaşlarda bu kadar çabuk

Geçeceği aklına gelmezdi



Gizli bahçenizde

Açan çiçekler vardı,

Gecelerde ve yalnız

Vermeye az buldunuz

Yahut vakit olmadı.*



Olabilseydi, yapabilseydim, sevebilseydim bu -dim-lerin arkasına daha ne kadar saklanırız.

İçim yansa, kalbim parçalansa, ayaklarıma kara sular inse

Vazgeçer miyim ki senden yine diyen iç sesimize yol vermenin zamanı gelmedi mi?

En iyiyi seçme sevdasına mı tutuldukta; ertelenen bir yaşama bulandık.

Ne çığlıklarımız dindi yürekte.

Ne bir baltaya sap olabildik.

Ne bir çiziğe sığdı gözyaşlarımız.

Hep başa döndük irtica ettiğimiz yangın yerinde.

Hep yalnızlıkmış bohçamızdan çıkanlar.

Hep kâinatın yarı karanlık yüzünü oluşturan silsilenin bağlarından birini oluşturuyorduk da daha mühim değildi; başımızı yaslayamadığımız sevdiğimizin boş kalan omzu.

Pembe hayaller üzerine kurmuştuk şehrimizi.

Günümüz bahçemizde geçerdi.

Gecemiz hoyrat okuyan ozanın ses tellerinde.

Başkalarıyla dindirirdik içimizde ki buhranı. Tuz basmıştık sevdamızdaki yaraya.

Başkalarının nasırlı, yarık gurbet taşına dokunmuş elleriyle ekmeğimizi paylaşırdık.

Kırıntılarda şükrederek yitmek ne güzeldi. Ahhh bunu bir bilebilseydik.

Aynı donuk bakışların sapağında birleşirdi yolumuz.

Aynı yaşanmamış çocuklukların, top koşturma ve oyun alanlarında.

Burnunu çeken; düşerek dizini yaralamış tamirci çocuğunun acıdan dolan gözlerinden alamazdık yitmiş anılarımızı.

Biz bizden cüzler bulurduk, merhabalarımızı iliklediğimiz kırık yüreklerde.

Bilirdik ki ruhlarının arka cebinde hep mizacı gülen bir sapan bulunurdu.

Sektirme oynayacağımız çakıl taşları hep iç cebimizde

Sevdiklerimiz için sevgimizi görünür kılmalıyız. Hareket vakti gelip de sevdiklerimizin soluklarını göğsümüzde hissetmediğimizde başımızı taşlara vurmamamız için.

Farkında mısınız?



Hayat sevdiklerimizle güzel



emine göl yılmaz


* behçet necatigil

0 yorum:

 
2009 Template Scrap Rústico|