Sisli bir sabahta erkenden uyandım. İçimde sebebini bilemediğim bir sıkıntı vardı. Yavaş yavaş mezarlığa doğru yürümeye başladım. Bu gün havanın sisli, içimin sıkıntılı olmasından dolayı hüzünlü ney iniltisi dinlemek istemiyordum..
Mezarlığın duvarına yaklaştıkça kulağıma saz sesi gelmeye başladı. Sabah ziyaretine gelen bir medrese mollası yüzünü ekşiterek; “Bizim Aynalı deliye bu gün yine şeytan karışmış herhalde, ölülere saz çalıveriyor” dedi.
Kulübenin önüne geldiğimde Aynalı Baba bir iskemleye oturmuş, neşeli bir saz taksimi geçiyordu. Sessizce yanına vardım, boş duran diğer iskemleye de ben oturdum. Kendinden geçmiş halde hem çalıyor hem de söylüyordu:
Zâhid bize ta’n eyleme,
Hak ismi okur dilimiz,
Sakın! Efsâne söyleme,
Hazrete gider yolumuz.
Ey katı ve taklitçi dindar!.. Saz çalan şu mümini kınama, küfürle suçlama.
Hakkın ilminden başkasını dilimiz söylemez.
Sakın bize ilim irfan diye hikâye ve masal anlatmaya kalkışma.
Bizim yolumuz her an hakikat huzurunda olmaktır.
Erenlerin çoktur yolu,
Cümlesine dedik beli,
Ko desinler bize deli,
Usludan yektir delimiz.
Kendi özünü tanıyanların hakikati anlatış yolları farklı farklıdır.
Biz bunların hepsinin aynı hakikati farklı mantıklarla izah ettiğinin bilincindeyiz.
Her yolun hakikate çıktığını söylemek delilik ise, bundan korkumuz yok, deli desinler bize.
Ama bizim delimiz onların en akıllılarından daha da akıllıdır.
Muhyi sana ola himmet,
Âşık isen canan minnet!
Elîf Allah, mim Muhammed,
Kisvemizdedir dâl’ınız.
Ey Muhyî! Sana Hakk’ın ilim ve irfanla sağladığı yardımı ulaşsın.
Eğer gerçekten Hakk’a âşıksan etrafın dedikodusuna aldırmazsın. Hatta çevrenin baskı ve zulmü senin değerini açığa çıkarır.
Başı ve sonu olmayan düz çizgi (elif harfi- ا) Allah’ın tek varlık olduğunu bildirir.
Elif harfinin bir ucu kıvrılıp da kendini seyretmeye başlayınca (mim- م ) olur.
Mim ya da Muhammed ismi ile de kendi hakikatini idrak eden bilinç boyutuna işaret olunmaktadır.
Elif’in bir vechi (yönü) zahir isminin, diğer vechi (yönü) bâtın isminin tecellisidir.
Elif’in iki vechi (yönü) ortadan kıvrılıp kendini seyre dalınca (dal-د) harfi olur.
Bu da abdiyyet sırrı olan ‘abduhû’ hakikatinin dal harfiyle anlatımıdır.
Abdiyyet hali bu sırrı taşıdığı içindir ki en yüce mertebe sayılmıştır.
Aynalı’nın saz ile okuduğu şiirin derin anlamları içinde yüzerken birden seslenince irkildim.
“Evlat ben sadece saz çalmam. Her türlü musıkî aletini de çalarım” dedi.
Sisin verdiği sıkıntımı biraz olsun hafifletip neşelenmek için içimden espri yapmak geldi. “Piyano da çalar mısın?” diye gülerek sordum. Bana en az bir düzine batılı piyano bestekâr ismi ve eserlerini saydı. Her eserin ana temasını da ses ve ıslıkla tarif etti.
Kerameten (keramet olarak) söylüyordur diye düşünüyordum. Koluma girerek kulübesine götürdü. İlk defa içeri giriyordum. Loş odanın bir köşesindeki eski örtüyü kaldırınca gözlerime inanamadım. Eski bir piyano tam karşımda duruyordu. Gaz lambasını yaktı. Piyanonun başına oturdu. Nota defterinden bir yaprak seçti ve kısa bir konser verdi.
Ney çalan evliya olabilirdi. Çünkü ney Nebî mesleği çobanlığın kavalını andırıyordu. Saz da Horasan erenlerinin kopuzuyla tasavvuf dünyasına girmişti. Ama piyano bir Osmanlı evliyasının kullanabileceği bir çalgı aleti değildi. Hele mezarlıkta yaşayan ve kendini tamamen ahirete vakfetmiş bir evliya?
Aynalı aklımdan geçen her suale arifane cevaplarını verdi.
“Şeytan çalgı çalmaz nûrum. O zavallının ne mızrap tutacak eli var ne de tuş basacak parmakları var.
Ney üfürmek, saz çalmak hocasız mektepsiz öğrenilebilir. Ama piyano çalmak bir sanattır. Deftersiz, kalemsiz, üstatsız ve mektepsiz olamaz. Sanatı üstadından öğrenmek Allah’ın kanunudur, kerameten piyano çalmak Allah kanunlarına isyandır. Âsiden ârif değil hokkabaz olur.
Çalınması en zor enstrüman ‘insan’dır. İnsan denilen sonsuz akort ayarlı enstrümanı doğru olarak çalmak için en zor çalgı aletlerinden birini öğrenmek gerek. Ben de piyanoyu tercih ettim ve üstadından öğrendim.
Dünya ve ahiret bizim için iki ayrı mekân değildir. Dünyaya küsen ahirete de küser. Dünyayla barışan ahiretle de barışır.
Kendini tanrı dostu zannetmenin onulmaz marazına düşen (şizofren) zavallılar,
halka ahiret adamı olarak görünür.
Gerçek Allah dostları ise dünya ve ahiret arasındaki sınırı kaldırıp her şeye hakkını verirler.”
Aynalı Baba konuşurken kafamdaki yanlış bilgiler yıkılıyordu. Kulaklarımda ise Avrupa saraylarında dinlediğim senfoniler yankılanmaya başlamıştı. Farkında olmadan a’mak-ı hayalime dalmışım.
A’mâk-ı Hayal'den...
Filibeli Ahmet Hilmi
0 yorum:
Yorum Gönder