20 Mayıs 2012 Pazar

Kırk Güzeller Çeşmesi








Nur-ı aynım, iki gözüm, Bildin mi neydi sabır?
Ya neydi kirpiğinin kıvrımına tutulup kalan burukluk?
Hani neydi nesre çevrilemeyen söz?
Neydi bilgiye adanmış ayazların derununu dolduran acı?

Sabır bir aydınlık, sabır bir teselli... 
Büyük Sahra’ya yağmur, istiridyeye inci... 
Sabır göz pınarlarını kurutan ferahlık; sabır hüzünler kulübesinin ışığı... 
Eyyub ile Yakup, derviş ile sultan...
Nur-ı aynım, iki gözüm, 
Bildin mi neydi sabır? 
 
Haşre dek yokluğa hüküm giymiş bir güzelin kadehindeki iksir miydi; son gezginin gözyaşlarıyla suladığı bir çiçek mi, ıssız harabelerin eşiğinde ıstırabı emerek büyümüş nazenin bir kelebek mi? 
 
Karlı caddelerin kıyısında açmış ayın ondördü zambaklar bilir sabrı, nur-ı aynım, altın şehirlere uçan ebabiller bilir.
 Sadık rüyalarda bir gemi Ağrı Dağı’na çıkar sabırla ve yaralı süvariler geçer kehkeşanlardan daruşşifalara doğru. 
Serazad türküsüyle hercaî bir bülbül konar 
Kitab’ın son sayfasına, sabrı şeydalanır seherler ve sabahlar boyu nur-ı aynım, sabrı şeydalanır. 
Sabır bir hazine ki... Yılanlar bekler gerçek!.. Bir hazine ki... Tek miskali Yusuflar satın alır...… 
Bir hazine ki... 
Beşiği âb-ı hayat sükunetiyle süslenen bebekler büyür hendesesinde nur-ı aynım, ve tahammül renkli güzellikler yansır eşyaya bakışlarından. 
Bir hikaye anlat bana sabra dair, nur-ı aynım, bir hikaye anlat; gerçek olsun. 
Kalbinin rengi damlarken hani, çekik gözlü nakışlar vururdu sevinçleri, onu anlat. 
Yanağına düşen her güneş damlası yeni mağlubiyetler asardı boynuna ve eksik olan şey hep bir adım önde giderdi hani, onu anlat. 
 
Kafesi taşlara çalıp içindekini salıvermediğinden mi nur-ı aynım, yoksa bir derya mavisinde buruk toprak kokusuna dalıvermediğinden mi, bir imtihan içre iplik iplik bağlanmışsın şah yüreğine ve kirkitler erişlere vuruyor, argıçlar kirişlere... 
 
Sabır bir kilim oluyor nur-ı aynım, kilimi anlat...… 
Sabrı bildin mi nur-ı aynım, bildin mi sabrı? Hani yağmur çamur okula gidip de tipi boran kapıda bekleyen var ya?!.. 
Hani masumiyeti Kandehar tepelerinden boşluğa bir şahin gibi süzülen beyaz kuğu?!.. 
Sonsuz köşeli dayatmalarda hani zamanı biriktiren nazenin yasemen var ya?!.. 
Hani nisan dallarında vurulup kanı akmayan kanarya?!.. 
Helvaya durdu korukları, acımsılık lezzet oluyor dimağlarında. 
Onlar ki, soluk almadan bekleyişlerin sırrını öğrendiler kalpleri henüz durmadan, ve bulamayacakları çarelere adreslenmiş mektupların, açılmayacak kapılara gizlenmiş umutların sırrına erdiler; adı sabırdı!.. 
İsteksiz gülüşler serpildi kanayan yaralara nur-ı aynım, sabır adına bilinçsiz köşelere asılan afişler kirlendi, yolların üstüne uzaklar düştü, hep uzaklar...
 Karşılıksız sevmelerin şarkısı eski plaklarda kaldı iki gözüm, ve bir gece daha sancıdı yıldızlar, bir gece daha... 
Şimdi geceler en ince yerinden bölünmede nur-ı aynım, şehir bir denize doğru ağlamakta. Bildin mi sabrı nur-ı aynım, neydi sabır? Sabır adına, ve umut adına... 
Kol kanat edinip umutları, bereketli baharlara bir koşu başlar mı acep?
 Mum gibi eriyen ve mum rengince üzülenlerin; yandıkça ağlayan ve gözyaşlarınca yananların can ipliklerinde dumanı tütmez alevler parıldıyor, aydınlıklar tel tel yüzlerine vuruyor. 
 
Mutsuzluğun beslediği uzak arzular değil oysa umutsuzluk... 
Ve yakınlarda, çok yakınlarda bir sabır heykelinin eli değiyor eline. Zirvede bir imtihan var nur-ı aynım, zirvede bir imtihan var.




// Kırk Güzeller Çeşmesi İskender PALA //
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı







Önemli bir toplantıda cep telefonuyla bağıra bağıra konuşan bir kişi garibinize gidiyorsa, paradigmanızı değiştirmeden onu değerlendirdiğiniz için, siz yanılıyorsunuzdur.

Örneğin; trende giderken, bir baba, 3 evladıyla oturup, sürekli ağla
yan çocuklarına hiç susun demeden yolculuğa devam ettiğinde; siz ona ne gamsız adam diyebilirsiniz. Ama sorsanız belki de onlar hastaneden geliyorlardır ve bir saat önce çocukların anneleri ölmüştür ve eve dönüyorlardır.

Prof.Covey’in konuşmasını dinlemeye gelen annesi, arka sırada oturan 2 kişinin toplantı boyunca sürekli konuştuklarını görerek çok öfkelenmiş ve oğlumu küçümsüyorlar diyerek de çok üzülmüş. Yemek molasında oğluna, şunların kafasına çantamı indiresim geliyor, demiş. Oğlu; “anne o adam Finlandiyalı, burada simultane tercüme yok, mecburen tercümanı yanına oturttuk” demiş.

Havaalanında aktarma yapmak isteyen yaşlı bir hanım, uçağının 2 saat gecikmeli olduğunu öğrenince, dergiler ve bir kutu kurabiye alarak bekleme salonuna geçmiş. Yanındaki sehpaya da dergileri ve kurabiye kutusunu bırakarak, okumaya dalmış. Bir ara bakmış ki yanındaki koltuğa oturan bir adam, sehpadaki kurabiye paketini açıyor ve yemeye başlıyor. Kurabiyelerin kendisine ait olduğunu hissettirmek isteyen kadın, adama dik dik bakmış. Hatta canı o an istemediği halde, kutudan bir kurabiyeyi ağzına atmış. Her halde kurabiyelerin sahibinin kim olduğunu artık anlamıştır diye düşünürken, adam bir tane daha ağzına atmaz mı? Hemen kadın da bir tane daha atmış ve bir yarışma başlamış, adam bir tane, kadın bir tane. Sonuçta kutuda tek kurabiye kalmış, adam onu hızlıca kaparak ortadan bölmüş ve gülerek kadına ikram etmiş. O sırada, kadının uçağının alana indiği anonsu duyulmuş ve işlemler için kadın bankoya gitmiş. Pasaportunu çıkartmak için çantasını açtığında, ne görsün; kendi kurabiye paketi hiç açılmamış olarak çantasında durmuyor mu?
Meğer, bunca zamandır adamın kurabiyesini yiyormuş. Tabii çok utanmış ama artık iş işten çoktan geçmiş.

Başkalarının düşünce ve davranışları hakkında hüküm verirken, elimizdeki veriler çoğu zaman yeterli olmuyor. Davranışların nedenini bilmeden çok yanlış yargılara varabiliyoruz.

Covey bu örnekleri ; “aynı enformasyona farklı bakış, bizim davranışlarımızı belirler” diye özetliyor. Buradan yola çıkarak çözemediğimiz sorunlar için, paradigma (zihin haritası) değiştirmenin gereğini vurguluyor ve Einstein’in bir sözünü anımsatıyor:

Karşılaştığınız sorunları, o sorunları yarattığınız düşünce düzleminde kalarak çözemezsiniz.
Çoğumuzun zaman zaman yaptığı gibi, “sorunların içinde kaybolmak” yerine, paradigma değiştirmeyi başarıp, sorunlara farklı biçimde yaklaşabilenler, o sorunu asma şansını da yakalıyorlar. Zaten sorunlarımızı dostlarımızla paylaşmamızın nedenlerinden biri de farklı bir bakışın, bize farklı davranabilme kapısı aralama ihtimali değil midir?

Çözümsüz gibi gördüğünüz sorunlar konusunda Paradigma değiştirmenin önemi çok büyüktür. Aslında hayatımızı, başarımızı, mutluluğumuzu belirleyen bizim kendi davranışlarımızdır. Başımıza gelen her şeyle onlara verdiğimiz tepki ve yanıt arasında geniş bir hareket alanı vardır…”

Stephan R. Covey –
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

19 Mayıs 2012 Cumartesi

KARAKTER TESTİ - KARAKTERİNİ ANALİZ ET







Bu psikologların kullandığı bir analiz biçimi... Ruh halinizi anlatan en yakın şekli seçin ve ne anlama geldiğini okuyun... Şaşıracaksınız!

Resimler psikologlar tarafından ortaya çıkarılmış, defalarca test edilmiş, şekiller ve renkler değişerek bugünkü halini almış. Önce hangi resim size yakın geliyorsa seçin, dokuz ana karakterden hangisi size uyuyor bulun?

____________________________________________

1-Kendinizle ve çevrenizle ilgili düşüncelere etrafınızdaki çoğu kişiden daha sık ve daha derin bir şekilde dalıyorsunuz. Üstün körü hareketler ve konuşmalardan nefret ediyorsunuz. Geyik muhabbeti yapmaktansa, yalnız kalmayı tercih edebiliyorsunuz. Ama yakın arkadaşlarınızla olan ilişkileriniz o kadar kuvvetli ki bu da size ihtiyacınız olan uyumu ve gücü getiriyor. Yine de yalnız başına kalmaktan hiç sıkılmıyorsunuz.

2-Kendinizi geliştirmenizi sağlayacak özgür ve kimseye bağlı olmayan bir hayat peşindesiniz. Hobilerinizde ya da işinizde sizi başarıya ulaştıracak yeteneklere sahipsiniz. Bağımsızlığa olan düşkünlüğünüz bazen sizden beklenilenin tam tersini yapmanıza neden olabiliyor. Öyle her gördüğünüz şeye üzerinde düşünmeden uyacak tiplerden değilsiniz. Aksine kendi fikirleriniz doğrultusunda gitmeyi yani, akıntıya karşı kürek çekmeyi seviyorsunuz.

3-İlginç ve çeşitli işlere girebilmek için risk almaktan kaçınmıyorsunuz. Rutin bir hayat sizi etkisiz hale getirebiliyor. En çok sevdiğiniz şey tüm olaylarda başrol oynamak...

4-Komplike olmayan ve doğal bir yaşamı, bir aşkı ve işi amaç edinmişsiniz. İnsanlar size saygı duyuyor, çünkü sizin ayaklarınız öyle bir yere basıyor ki, herkes sizden destek alıyor. Siz de bu insanlara güven sağlamayı biliyorsunuz. Çok sıcak ve insancıl olarak tanınıyorsunuz. Basmakalıp ve çok abartılı olan her şeyi reddediyorsunuz. Modanın getirdiği yeniliklere de bağlı değilsiniz. Aksine, sizin için giyim pratik ve rahat olmalı.

5-Hayatını eline alıp şansını kadere bırakmak yerine yaratmayı sevenlerdensiniz. Problemlerinizi pratik ve karışık olmayan yöntemlerle çözüyorsunuz. Günlük hayatınızda gerçekçi olmayı tercih ediyorsunuz. İşte ise, herkes sizi sorumluluk sahibi olarak tanıyor. Sizin kendinize olan güveniniz sayesinde etrafınızdakiler de sizden güç alıyor. Fikirlerinizi uygulamaya koyana kadar rahat edemiyorsunuz.

6-Anlaşması kolay bir insansınız. Kendi özel hayatınıza ve özgürlüğünüze düşkün olduğunuz için de arkadaşlarınızı pek yormuyorsunuz. Bazen hayatın anlamını düşünmek ya da kendi kendinize eğlenmek için her şeyden uzaklaşıp yalnız kalmak istiyorsunuz. Bu yüzden de kaçabileceğiniz güzel mekanlar nerede biliyorsunuz. Ama siz yalnızlık düşkünü bir insan da değilsiniz. Sadece hayatın size vermiş olduklarını takdir eden, dünyayla barışık bir insansınız.

7-Spontane ve özgür bir hayatı seviyorsunuz. Hayata bir kere gelinir ilkesinden yola çıkarak dolu dolu yaşamayı istiyorsunuz. Çok meraklı ve her yeni şeye açık bir insansınız. Tüm değişikliklerin sizi büyüttüğüne inanıyorsunuz. Bağlı kalmak kadar sizi sıkan bir şey yok. Sürpriz yapmaktan ve sürprizlerle karşılaşmaktan çok hoşlanıyorsunuz.

8-Çok duygusal bir insansınız. Olayları gerçekçi tarafından görmeyi reddediyorsunuz. Sizin için duygularınızın size söyledikleri önemli. Ayrıca yaşamda hayallere yer olması gerektiğini savunuyorsunuz. Romantizmi reddeden ve her şeyi akılcı bir yolla çözmeye çalışan insanlarla anlaşamıyorsunuz. Hayallerinizi, duygularınızı sınırlayacak her şeyi reddediyorsunuz.

9-Hayatınızı insanların gözden kaçırdığı küçük değerli taşlarla doldurmayı seviyorsunuz. Bu nedenle kültür sizin hayatınızda önemli bir yer oynuyor. Yine de siz şık ve zarif duygularınızın çevreden etkilenmemesini sağlıyorsunuz. Sizin için zarif ve görgülü bir hayata sahip olmak çok önemli. Ve yine aynı tarzdaki insanlarla birlikte olmayı tercih ediyorsunuz.
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Seni Saklayacağım




Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde,
Şarkılarımda, sözlerimde.
Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmiyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.
Sen göreceksin, duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.
Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.
Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.
Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.
Bir gün, tam anlatmaya...
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım...
Anlayacaksın...
 
Özdemir Asaf
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

5 Mayıs 2012 Cumartesi

VAV HARFİNİN SIRLARI...








İnsan vav şeklinde doğar, bir ara doğrulunca kendini elif sanır.

İnsan iki büklüm yaşar, oysa en doğru olduğu gün ölmüştür.


Kulluğun manası vavdadır,


elif uluhiyetin ve ehadiyetin simgesidir.

O yüzden Lafz-ı ilahi elifle başlar.

Elif kainatın anahtarıdır, vav kainattır.

Rabbi vav gibi mütevazı olsun ister kulları.

Musa dal olmuştur ama Firavunun gözü Elifte kalmıştır.

İbrahim ateşte vavdır, Nemrut bizzat ateşe odun.

Yunus, vav olup balığın karnında anca kurtarmıştır kendini.

İnsan iki büklüm olunca rahat eder ana karnında.

Boylu boyunca uzansa da kim rahattır mezarında?



Vavın elifle münasebeti ne kadar iyiyse,

kainatın dengeside o kadar düzgündür.

Kim kimi hatırlarsa evvel o ona koşar.

Kainatta tüm cisimler boşlukta dönerken insan

belki o yüzden boşlukta kalmamış, Rabbi onu imanla doldurmuştur.

Evvelde eliftir, bir ilahi nefesle ahirde vav olur kainat.

Manayı bilmeyenler vav diyemez vay der.

Buna anlamca vaveyla denir.

Yani vav olamadıkları için feryad edenlerin halidir.

Elif bir ağaç ve insan onun dalıdır.

Azrail budadıkça nefesleri daha gür çıkar sesleri.

Herbiri Dal olur ve o ağaçtan beslenir.

Vav olur o ağacın gölgesine sığınır.

Ve Allah insana seslenir,

peygamber eliyle ulaşan mesajı hem dal hem vav ol der insana.



"Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. İyiliği emrederler; kötülüğe engel olurlar. Namaz kılarlar, zekat verirler. Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet edecektir. Allah şüphesiz güçlüdür, hakimdir."

Başkasının önünde eğilmek ne zordur. Birilerinin emri altına girmek ne ağırdır. Krallara boyun eğmemiş insan görmediği bir varlığa mı itaat edecektir?

İnsan kendinin bile farkında değildir iki lam birbirine sarılıp kainatı ayakta tutan sütunlar gibi durmuştur elifin ardında, kainatın gezegenleri yuvarlanıp son harf misali peşinden giderken, insan yolculukta geri kalmanın acısını ne zaman anlayacaktır. Zordadır sığınacak yeri yoktur. Evrene ve seslere kulak verenler duyar yeniden o kutlu çağrıyı;

"Sabır ve namazla Allah'tan yardım isteyin. Rablerine kavuşacak ve O'na döneceklerini umanlar ve Allah'a gerçek bir saygı gösterenlerden başkasına namaz elbette ağır gelir"

Sonra çağırır insanı, belki cennet kokusunu duyurmak içindir bu davet, belki kendi yanına çağırıyordur.

İşte o ayet: "Secde et, yaklaş!"

Eğil ve ben senin başını göklere erdireyim, yıldızları ayağına sereyim, sana gezmekle bitiremeyeceğin cennetler, sayamayacağın nimetler vereyim demektir bu.

Secde et, vav ol, vay dememek için la şey olan insan herşey demek olan Rabbinin önünde...



Hakan Türkyılmaz
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

Mevlana





Hamuş!.. Dedi Mevlana kendisine Hamuş!… Yani Suskun!… Sustuğu yerde açıldı kapılar önüne serildi ışıltılı kelimeler kalbi duygular… Hamuş!.. dedi sustu Mevlana… Sustu ve kapandı karanlıklara… Karanlıklara Şems doğdu sonra… Baktı… Gördü… Adına Aşk dedi… Candan özge candan öte olana… Yaprakta tohumu damlada okyanusu gördü sonra…

Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Sözün bittiği yerde noktanın konduğu yerde susmuştum bütün kelimelerimi. Anlatmak yormuştu nazenin bedenimi… Anlaşılamamak ise en çok yüreğimi. Sustuğu yerde anlaşılmaktı belli ki bütün derdi…

Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Seni anlatmayan bütün kelimeleri susmuştum. Senle başlamayan bütün cümleleri bir bir bozmuştum. Şems ol da gel karanlıklarıma doğ diye ummuştum… Umutmuşsun!.. Unutmuşum!…

Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Suskunluğum verilene rıza göstermekti… “İyi günde kötü günde hastalıkta ve sağlıkta” diye başlayan o tekerlemeye eşlik etmekti. İyi ve güzeli sana kötü ve çirkini kendisine seçmişti… Suskunluğun bedeli sadece bu seçimdi…

Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Dün’ü dünde bırakmak adına…”Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”dı. Aşk! Demiştim sonra Aşk!… Aranan bulunmuştu… Beklenen gelmişti… Aşk vardı ve ötesi çoktan unutulmuştu!…

Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Sana da Şems diyecektim belki… Kör kuyulara atılmasaydın bütün karanlığına rağmen görecektin güneşi… Kapattın gözlerini kestin attın son yanında yeşeren düşlerini… Şems olmak kolay mıydı canı canana teslim etmeden? Kendinden geçmeden aydınlanır mıydı kör karanlıklar açılır mıydı kilit vurulmuş kapılar…

Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Sonra “ne olursan ol yine gel” demiştim… Önce kendine sonra kendindekine. Kendini bilmekti marifet… Kendini bulmaktı meziyet… Dev aynasında değil boy aynasında seyretmekti asıl kendini keyfiyet…

Sonra “ Bişrev!” dedi Mevlana… “Dinle!..”

Sonra “Bişrev!” demiştim ben de!… Dinle!… Hamuş ol dinle!.. Kendin ol dinle!… Tövbe et dinle!… Affet dinle!…Ama dinle!… İlle de dinle!…

Sath-ı müdafaada meşruiyet aramak senin neyine!… Dinle!..

Hataya bedel günaha kefaret biçmek senin neyine!… Dinle!..

Yenilen hakkı hukuku arşına endazeye kiloya grama grata vurmak senin neyine!… Dinle!..

Cüceler dev ayaklar baş olmuşsa cüceyle boy devle güç yarışına girmek senin neyine!… Dinle!..

Akıllar uçmuş fikirler gitmiş duygular yerle yeksan olmuşsa namus edep haya en çok da namustan edepten hayadan akıldan fikirden yoksunların eline düşmüşse konuşmak senin neyine!

Sus ve dinle!..

Hamuş ve bişrev!.. Yangın yerine bak!..

Ateşten külden kordan ne var elinde!.. Pervane değilsen yaklaşma sakın ateşe!…

Can’ı Canan’a teslime hazır değilsen “ben Aşk’ım” deme kimseye…

Aşk gelmesin seninle dile… İncinmesin ne Mecnun ne Leyla ne gül ne de diken seninle!.. Ayağıma diken batacak diyorsan düşme çöle… Ah u zar ederim diyorsan çekme gözüne sürme!..

Talipsen kara bahta kör talihe…Dinle!

“Gel gel ne olursan ol yine gel!…” diyorsan “Hamuş!…” ol sen de… Sonra da “Bişrev!…” de en sevilene!…

Ve semaya dursun yürekler Aşk’ın önünde…
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...
 
2009 Template Scrap Rústico|