Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman için Bir bey varmış. Beyin de dağlara, ovalara sığmayan civan mert bir oğlu varmış. Gezermiş, tozarmış. Bir gün, sesi soluğu kesilmiş, evinden çıkmaz olmuş. Beyi almış bir dert. Çare yok. Bey oğlu evden çıkmaz, kimseyle konuşmaz…
Aradan uzunca zaman geçmiş. Bir yaşlı kadın beyin evinin önünde dolanıp dururmuş. Bey oğlu dayanamamış, “Canına mı susadın, ne geziyorsun burada?” diye bağırmış. Kadın ağlayarak anlatmış. “Ah, oğul ah. Benim bir oğlum var, zincir zapt etmez. Bir türlü söz dinlemez. Dediler ki, dünyaya küskün birim bulacaksın, damarından yedi damla kan alacaksın, yedi sabah da bal şerbetine katıp içirirsen oğluna, dizini kırar da dizinin dibinde oturur.”
“Benim hayata küskün olduğumu nereden biliyorsun?” “Şayet küskün olmazsan, dünya alemin bir araya geldiği, bu gelincik gününde, böyle bir kenarda oturur musun? ”
Meğer bey oğlu bir gün, bir pınarın başında uyuyakalmış iken, rüyasında gördüğü bir peri kızı yüzünden dünyalara küsmemiş mi? İçine bir ümit düşmüş, gelincik gününde sevdiğimi görürüm diye.
Yaşlı kadın, beyin yanına koşmuş. Müjdemi isterim, oğlunuzu konuşturdum, diye. Bey ücretini vermiş, kadım savmış. Başlamış oğlunun bu sevda derdinin çaresini aramaya. “Gelincik bağına katılan herkes, oğlumun önünden geçecek” diye ferman çıkarmış.
Yığın yığın insan, gelmiş geçmiş. Bey oğlu, bir tane yoksul bir kızın üstüne mendilini atmış.. .Sonrası düğün dernek.
İşte o günden beri, kısmetini arayanlar “gelincik günü”nü beklerlermiş..
ALINTI
0 yorum:
Yorum Gönder