16 Ocak 2010 Cumartesi

CAN DÜNDAR'DAN EVLİLİK ÜZERİNE

(Can Dündar yine üstatlığını konuşturmuş...)

Evlilik, inanmadığım halde 
içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum 
benim için.
 17 senede (abartmıyorum) 
40 çift arkadaşımın son verdiği 
kurum aynı zamanda da... 
Evlili ğimin bu kadar 
uzun sürmesinin gizi belkide kuruma  
inanmamaktan geçiyor. 
Evliliği toplumun 
dayattığı şekilde yasamamaktan... 
Nedir bu dayatmalar? 
Erkeğin muhakkak 
kadından yasça büyük olması, 
eğitim seviyesinin erkeğin
 lehine ya da en azından 
eşit olması bunların sadece ikisi... 
Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek 
yasça büyük olmalı ki, kadına 'hot' 
dediğinde oturmalı kadın... 
Yâda 
yumuşatıyorlar; 
-Efendim kadın erkekten önce 
çöktüğü için (hani doğum falan) 
küçük olmalıymış yaşı... 

Eğitimde de böyle... 
Kadının çok okumuşu bilmiş 
olurmuş, evde kalmakmış layıkı... 

EŞİM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; 
ne 'hot' 
dememe gerek kaldı 17 senede, 
ne de benden önce çöktü... 

Yıllar içinde 
ben yaşlandıkça o gençleşti, 

-'Ooo Can bey kapmışınız çıtırı' 
esprilerine muhatap dahi oldum. 

EŞİM 3 ÜNİVERSİTE BİTİRDİ; 
ben bir taneyi 
9 senede bitirdim.. 

Ne o bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik 
baktım... Kulağa gelen müzik tekse de, 
onu oluşturan notalar farklıdır der Halil 
Cibran... 

Bunu unutmadık biz. 

Ben konuşurken o dinledi, ben 
dinlerken o konuştu 17 sene. 

O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o 
'haklısın bitanem...' dedik, 
Öfke bitip fırtına durulduğunda
 'ama bir de böyle düşün'
dedik fikrimizi savunurken. 

Farklı insanlar olarak 
görmedik birbirimizi, 
aynı amaç için savaşan neferlerdik bu hayatta... 

Asla bilmedik ne k adar para kazandığımızı,
 ortak cüzdanımızdan 
gerektiği kadar aldık.. 

Ne kadar çalarsa çalsın masanın
 üstünde telefon, 
kim bu saatte arayan karşı cins diye 
sorgulamadık da ama... 

Sevginin en 
büyük dostuydu bizim için 'güven'... 
Ve güvenin ardına saklanmış bir 'saygı' 
vardı daima... 

Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede... 

Eee ülkeler neler gördü, 
biz çekirdek aile mi sütliman yaşayacaktık... 

Bir gün öyle bir girdik ki birbirimize, 
ben ilk kez odamın dışında 
yattım bir gece, misafir odasında... 

Gece yarısı kapı açıldı eşim; 

-'Ne yapıyorsun burada?' diye sordu 
kapının eşiğinden,
 'uyuyorum' dedim 
buz gibi bir sesle... 
Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı elinde 
yastıkla... 
'kay yana' dedi daracık yatakta. 
'ne yapıyorsun?' 
dediğimde 
'benim yerim senin yanın
sen gelmezsen ben gelirim' dedi... 

Anladım ki o gece, en uzun 
kavgamız yat saatine kadar sürecek... 

Ve bence doğrusu da bu... 

Özen gösterdik o günden sonra, 
evin her yerinde kavga ettik, yatak 
odamız hariç. 

Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, 
asla kin tutmadık 
birbirimize... 

Toplum kurallarıyla oynasaydık bu oyunu
 belki de 41 inci 
çift ol acaktık o listede... 

Ama oyunun kurallarını biz koyduk... Nede 
olsa bizim oyunumuzdu oynanan... 

Evlilik; hesapsız içine dalınması 
gereken bir oyun bence... 

Topluma kulaklarını tıkayarak hem de... Ne 
benim, ne de bizim sözlerimizle... 

Sadece gönlünüzden geçtiğince... 

Dediği gibi Ataol Behramoğlu'nun; 

'...Yaşadıklarımdan öğrendiğim 
bir şey var: 

Yaşadın mı büyük yaşayacaksın,
 ırmaklara, göğe, bütün 
evrene karışırcasına.
 Çünkü ömür dediğimiz şey, 
hayata sunulmuş bir armağandır. 
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insan a... 

CAN DÜNDAR 

Hayat 
kısa gelen bir battaniye gibidir. 

Yukarı çekersin ayak parmakların isyan 
eder. 

Aşağı çekersin omuzların titrer. 
Ama yine de, neşeli insanlar 
dizlerini karınlarına çeker, 
rahat bir uyku uyumayı başarır...

((((((ALINTIDIR))))))

0 yorum:

 
2009 Template Scrap Rústico|