31 Ekim 2010 Pazar

Besmele



Her gün biraz daha yoruyor beni,
Hasretinle başa çıkamıyorum.
Her gece bir yerden vuruyor beni,
Sağ salim sabaha çıkamıyorum...

Savaşta geçirdim sanki bir ayı,
Düşmandan almadım ben bu yarayı,
Giderken verdiğin tek sigarayı,
Hatıradır diye yakamıyorum...

Vicdanın halimi hiç mi sormuyor?
Küsecek ne yaptım, aklım ermiyor!
Zalimsin demeye dilim varmıyor,
Tavrına bir isim takamıyorum...

Yeter ki mektup yaz canımı dile!
Yetmezse uğrunda çektiğim çile!
Nazar değer diye resmine bile
Besmele çekmeden bakamıyorum...



Cemal Safi
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

AMA ÖLÜM



Özgürlük kitabının
sayfaları arasına
cellatların kurduğu
darağacındaki ip
yarım kalan
sayfayı gösteriyor
okumaya devam edecek
nice insana
Evlilik fotoğraflarının yırtılarak
kırılan çerçevelerin
sokağa atılan
tahtalarıyla çakılıyor
çocuk tabutları
Hiçbir genç kız
taşımıyor kolyesinde
sevgilisinin fotoğrafını
ama ölüm
sayfaları oyulmuş
bir aşk romanının
içine gizliyor
tabancasını...

SUNAY AKIN
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

ÜÇ KEZ SENİ SEVİYORUM DİYE UYANDIM


Üç kez seni seviyorum diye uyandım
Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
Bir bulut almış başını gidiyordu görüyordum

Sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün

Sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim
Sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
Taflanım! diyordu bir ses duyuyordum

Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün

Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum

Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun

İlhan Berk
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

BAŞKALAŞAN AŞK



Adını anmak güzeldi,
dost ağızlarda sana dair cümlelerin
ıslatılması...
Adını anmak...
Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel
avuntularına sırt çevirip senden söz açmak...
Biraz gülünç, biraz sitemkar...
güzeldi...
Adının Türkçedeki yankısı özeldi...

Seninle yoğurt yemek, kendi Kanlıcanlı,
Sülalesi Kandilli yoğurtçunun mekanında...
Denize amors durup, yüzüne
cepheden bakmak güneşli bir mavilikte....
güzeldi..

İpe sapa konuşlanmaz bahanelerle elini tutmak,
yüzünde
Yüzyıllık bir hasreti gidermek güzeldi...

Güzeldi'li geçmiş zamanları düşünüyorum
şimdi...
Cümlelerimiz öznesiz...Umursayan yok,
Kanlıca'daki yoğurdu...

ve eşikteki öpücük, tarih bilinci olmayan bir
aşkın mührüdür artık...

YILMAZ ERDOĞAN
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

AŞK HAYATI



Sevmek gibi geliyordu her şey,
sevmek gibi gidiyordu kadın
adının anlattığı, canın tenini yakmasıydı.
Bir bulut evet ama aslolan
bulutun suyu yağmasıydı...

"Bir insanı sevmekle başlıyordu her şey"
ve boşanmak için
en az iki şahit gerekiyordu

YILMAZ ERDOĞAN
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

ARKADAŞIM BADEM AĞACI



Sen ağaçların aptalı
Ben insanların
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsün
Düşünmeden gelecek karakış..
Acarsın çiçeklerini ..
Bense hayra yorarım gördüğüm düşü...
Bir güler yüz bir tatlı söz..
Açarım yüreğimi hemen
Yemişe durmadan çarpar seni karayel
Beni karasevda
Hem de bilerek kandırıldığımızı
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
Koş desinler bize şaşkın
Sonu gelmese de hiç bir aşkın
Açalım yine de çiçeklerimizi
Senden yanayım arkadaşım
Havanı bulunca aç çiçeklerini
Nasıl açıyorsam yüreğimi
Belki bu kez kış olmaz
Bakarsın sevdan düş olmaz
Nasıl vermişsem kendimi son sevdama
Vur kendini sen de bu güzel havaya

AZİZ NESİN
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

25 Ekim 2010 Pazartesi

YALNIZLIĞA ÖVGÜ



Mutluluğun gözü kördür,
Yalnızlık sağır.
Ondandır biri tökezleyerek yürür,
Öbürü uykusunda bile bağırır.

Mutluluk yalnız kendisini görür;
Unutur bu yüzden ilkin kendisini.
Yalnızlık kendi tutukluğunda özgür,
Boyuna bekler dönsün diye sesini.

Mutluluk alışır kendisine, ölümden beter;
Borçsuzluğuyla övünür, ama kedisi doğurmaz.
Yalnızlığın gidecek bir yeri yoktur;
Boyuna kapısına döner, açan olmaz.

Mutluluğun mezarları, yalnızlığın heykeli var...
Her ikisinin de saksılarında çiçek.
Biri hep başka bir renkle solar,
Öbürüyse ha açtı, ha açmayacak.

Özdemir Asaf
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

21 Ekim 2010 Perşembe

BEN EYLÜL SEN HAZİRAN...Ümit Yaşar Oğuzcan



Ağaçlar dökmüştü yapraklarını

Çimenler sararmıştı

Rengi solmuştu tüm çiçeklerin

Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı

Katar gidiyordu kuşlar uzaklara

Deli deli esiyordu rüzgar

Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa

Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar



Neydi o bir zamanlar

Sevmişliğim, sevilmişliğim

O heyheyler, o delişmenlikler neydi

Ne bu kadere boyun eğmişliğim

Ne bu acıdan korlaşan yürek

Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım

Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne

Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım


Beni kötü yakaladın haziran

Gamlı, yıkık eylül sonuma

Bir ilk yaz tazeliği getirdin

Masmavi göğünle

Cana can katan güneşinle

Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime

Çiçekler açtı dokunduğun

Çimler büyüdü yürüdüğün

Ve güller katmer oldu güldüğün yerde


Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi

Oldurduğun yemişlerin ağırlığından

Dallarım yere değiyor

Güneşi batmadan saçlarının

Bir dolunay doğuyor bakışlarından

Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma

Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık

Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan

Ölebilirim artık


Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse

Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma

Baksana; parmak uçlarım ateş

Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden

Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan

Benimle meydan oku her çaresizliğe

Benimle uyu, benimle uyan

Birlikte varalım on üçüncü aylara


Ümit Yaşar Oğuzcan
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

ARAGON--ELSA'YA ŞİİRLER


Sana büyük bir sır söyleyeceğim. Zaman sensin
Zaman kadındır. İster ki
Hep okşansın diz çökülsün hep
Dökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına
Bir taranmış
Bir upuzun saç gibi zaman
Soluğun buğulandırıp sildiği ayna gibi
Zaman sensin uyuyan sen şafakta ben uykusuz seni beklerken
Sensin gırtlağıma dalan bir bıçak gibi
Ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
Bu durdurulmuş zamanın işkencesi mavi çanaklarda kan gibi
Bu göz susuzluğundan sen yürürken odada
Bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
Daha beter seni kaçak
Seni yabancı bilmekten
Aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan
Tanrım ne ağırdır sözcükler. Asıl demek istediğim bu
Hazzın ötesinde sevgim hiçbir zararın erişemeyeceği yerde bugün sevgim
Sen ki benim saat-şakağımda vurursun
Boğulurum soluk alıp vermesen
Tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın
Sana büyük bir sır söyleyeceğim. Her söz
Dudağımda bir dilenen zavallı
Acınacak birşey ellerin için kararan birşey bakışının altında
İşte bu yüzdendir sık sık seni seviyorum deyişim
Boynuna takabileceğin bir tümcenin o parlakca kalp kristali
Kaba konuşmamdan gücenme benim. Bu konuşma
Ateşte şu tatsız cızırtıyı çıkaran sudur o kadar
Sana büyük bir sır söyleyeceğim. Bilmem ben
Sana benzeyen zamandan söz açmayı
Bilmem senden söz açmayı bilir görünürüm
Tıpkı uzun bir süre garda
El sallayanlar gibi gittikten sonra trenler
Bilekleri sönerken yeni ağırlığından gözyaşlarının
Sana büyük bir sır söyleyeceğim. Korkuyorum senden
Korkuyorum yanın sıra gidenden. Pencerelere doğru akşam üzeri
El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden
Sana büyük bir sır söyleyeceğim. Kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
Sevgilim

ARAGON
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

ARAGON--ELSA'NIN GÖZLERİ



Öyle derin ki gözlerin içmeye eğildim de
Bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm
Orada bütün ümitsizlikleri bekleyen ölüm
Öyle derin ki her şeyi unuttum içlerinde

Uçsuz bir denizdir bulanır kuş gölgelerinde
Sonra birden güneş çıkar o bulanıklık geçer
Yaz meleklerin eteklerinden bulutlar biçer
Göklerin en mavisi buğdaylar üzerinde

Karanlık bulutları boşuna dağıtır rüzgar
Göklerden aydındır gözlerin bir yaş belirince
Camın kırılan yerindeki maviliğini de
Yağmur sonu semalarını da kıskandırırlar

Ben bu radyumu bir pekbilent taşından çıkarttım
Benim de yandı parmaklarım memnu ateşinde
Bulup yeniden kaybettiğim cennet ülke
Gözlerin Perumdur benim Golkondum, Hindistan'ım

Kainat paramparça oldu bir akşam üzeri
Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın
Gördüm denizin üzerinde parlarken Elsa'nın
Gözleri Elsa'nın gözleri Elsa'nın gözleri.

ARAGON
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

14 Ekim 2010 Perşembe

HAYATIN ALTIN KURALLARI



*Göğün her yerde mavi olduğunu anlamak için
dünyayı dolaşman gerekmez.

* Bak, aynı zamanda da baktığını gören ol.

* Geldiğin zaman boşluk dolduran değil,
gittiğin zaman yeri doldurulamayan ol.

* Her duyduğuna inanma, elindekinin hepsini
harcama ve istediğin kadar uyuma.

* "Seni seviyorum" derken inanarak söyle.

* "Özür dilerim" derken karşındakinin gözünün içine bak.

* İlk görüşte aşka inan.

* Evlenmeden önce en az altı ay nişanlı kal.

* Asla başkalarının hayalleriyle dalga geçme.

* Derinden ve inançla sev.

* Kırılabilirsin belki ama başka türlü de
hayatını tam yaşayamazsın.

* Anlaşmazlıklarda dürüstçe savaş.

* İnsanlar hakkında konuşulanlara inanıp
onlar hakkında karar verme.

* İnsanları yargılarsan, onları sevmeye zamanın kalmaz.

* İnsanlara beklediklerinden fazlasını ver
ve bu işi yaparken kibar ol.

* Yavaş konuş, ama hızlı düşün.

* Eğer biri sana cevap vermek istemediğin bir soru sorarsa
gülümse ve "neden bilmek istiyorsun?" de.

* Şunu daima hatırla ki, büyük aşk veya
büyük yatırım daima büyük risk taşır.

* Eğer kaybedersen, aklını da kaybetme.

* Üç "S" yi unutma:
Sevgi - herkese,
Saygı - kendine, başkalarına,
Sorumluluk - tüm hareketlerin için.

* Küçük bir tartışmanın tüm dostluğu mahvetmesine izin verme.

* Dostun olsun istiyorsan, dost ol.

* Eğer hata yaptığını fark edersen,
hemen onu düzeltmeye bak, bile bile devam etme.

* Telefonda konuşurken gülümse.
Karşındaki sesinden gülümseyişini duyacaktır.

* Konuşmayı sevdiğin biriyle evlen.
Yaşın ilerledikçe sohbet her şeyden fazla önem kazanacaktır.

* Biraz yalnız kalmaya özen göster.

* Anneni say, sev, ara.

* Yeniliklere açık ol, ama ille de değişmeye çalışma.

* Şunu bil ki, sessiz kalmak bazen de en iyi cevaptır.

* Daha fazla kitap oku, dostlarını ara, daha az TV seyret.

* Güzel, şerefli bir hayat yaşa.
Yaşlanıp geri baktığında ikinci bir defa tadını çıkarırsın.

* Allaha güven - ama arabanı kilitle.

* Yuvanda sıcak bir ortam yaratmak için elinden geleni yap.

* Sevdiklerinle tartışırken, o anı önemse, geçmişi kurcalama.

* Satır aralarını da oku. Bilgilerini paylaş.

* Bilgi insanı kuşkudan,
iyilik acı çekmekten,
kararlılık korkudan kurtarır.
KONFÜÇYÜS

* Dünyaya iyi davran.

* Dua et. Büyük güç verir.

Düşün. Daha da büyük güç verir.

* İşini iyi yap.

* Öperken gözlerini kapamayan sevgiliye güvenme.

* Yılda bir defa, daha önce gitmediğin bir yere git.

* Eğer çok paran olursa, başkalarına yardım et.
Paranın en zevkli tarafını kaçırma.

* Bazen istediğin bir şeyin olmaması senin için bir şanstır.

* Önce kuralları öğren, düşün, karar ver ve bazılarını boz.

* En iyi ilişkin, birbirinize olan sevginiz,
birbirinize ihtiyacınızdan fazla olduğu zaman olacaktır.

* Başarının gerçek olup olmadığını anlamak için
karşılığında neler verdiğine bak.

* Ders alınmış başarısızlık başarı demektir.

* Şunu bil ki, karakterin senin kaderindir.

* Sınırsızca sev, her gönülde çiçek olacağına
bir gönülde buket ol.

* Kişiliğini ve kimliğini hiçbir değerle değiştirme!

*Sevgi icin kollarını kapalı tutma,
sonra kendinden başka tutacak şey bulamazsın.

* İçinden ne geliyorsa yap. Doğal ol.


* Sana Yapılan iyiliği mermere, kötülüğü toza yaz..

* Mutluluk, sorunsuz bir yaşam değil,
onlarla başa çıkabilme yeteneği demektir.

* Gülmek için mutluluğu bekleme,
sonra tebessüm bile edemezsin.

alıntı
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

12 Ekim 2010 Salı

ÜÇ HEYKEL



İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi !..
Doğum günleri ve bayramlar, ilginç armağanlar göndererek ikisininde karşısındakine zeka gösterisi yapma fırsatlarıydı. Hükümdardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırdı..
İstediği birer karış...
Yüksekliğinde altından, birbirinin tıpa tıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı.
Aralarında bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti ?..
Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderildi..
Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu.
Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar ; Doğum gününü bu üç heykelle kutluyorum.
Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir, ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir..
O heykeli bulunca bana haber ver.
Heykeli alan hükümdar önce heykelleri tarttırır, üç heykel gramına kadar eşitti..
Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı, hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle incelediler ama aralarında bir fark göremediler.
Günler geçti, bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuştu ve kimse çözüm bulamıyordu..!
Sonunda, hükümdar fazla isyankar olduğu için zindana attırdığı bir gence haber gönderdi..
İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı !..
Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı ; Genç önce heykelleri sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi.
Teli birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından çıktı..
İkinci heykelede aynı işlemi yaptı.
Tel bu kez diğer kulaktan çıktı..
Üçüncü heykelde tel kulaktan girdi ama bir yerden dışarı çıkmadı ; Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyordu, oradan öteye gidemiyordu.
Bunun üzerine hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara cevabı yazdı ; Kulağından gireni, ağzından çıkaran insan makbul değildir..
Bir kulağından giren, diğer kulağından çıkıyorsa ?..
O insanda makbul değildir.
En değerli insan ; Kulağından gireni, yüreğine gömen insandır..
Bu değerli hediyen için ; Teşekkür ederim...

ALINTI
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

11 Ekim 2010 Pazartesi

Olgunlaşmak

 
Artık eskisi gibi her haftasonu birileri ile dışarı çıkmak istemiyorum. Beni yoran ilişkiler, yeni tanışmalar, yeni yüzler aramıyorum. Eski dostlukların da özetini çıkarmaya başladım.

İlişkilerde tasarrufa gidiyorsun her şeyde olduğu gibi ve gereksiz insanları hayatından atmak istiyorsun.Yapmacık, inanmadan konuşmak istemiyorum artık. Beni anlamayanlarla konuşmak cümle kirliliği yaratıyor ve hak edenlere saklıyorum enerjimi. İstediğime istediğimi deme özgürlüğüne sahibim, eleştirme hakkını oluşturan yaşamışlık ve yeterli yaş faktörü artık bende de var.Ben demiştim sendromunda olanlarla arkadaşlıkları bir kez daha sorguluyorsun. İlişkilerini sadeleştirmeye başlayınca sıra iyi ve kötü gün dostlarını ayıklamaya geliyor. Kötü gün dostlarını belirliyor ve onlara daha çok önem veriyorsun. İyi gün dostu bulmak ne kadar kolaysa kötü gün dostu bulmak bir o kadar zor, biliyorum. Dostlar ihtiyaç olduğunda göçmen kuşlar gibi sıcağa uçuyor ve sadece seninle birlikte sürüden ayrı düşenler kalıyor..

Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu öğreniyorsun buralara kadar gelirken. Uzun düz otobanlardan olduğu gibi, kestirme bozuk yollardan da ulaşabilirsin hedeflerine. Kestirmeleri de öğrendim gide gele. Boş geçen her saniye değerli artık. Daha yapılacak çok şey var ama çokta yorulmaktan kendimi çokta hırpalamaktan yana değilim. Gerektiğinde hayır demeyi öğrendim ve bu kelime başta karşındakine kırıcı gelse de senin için hayat kurtarıcı olabiliyor.Sevgiye önem vermek gerektiğini, zamanı geldiğinde elinde sadece sevginin kalacağını biliyorum. Sevgi paylaşıldıkça oluşuyor, olgunlaşıyor.

Aileme, eşime ve seçtiğim tüm dostlarıma daha önce göstermediğim sevgi ve ilgiyi gösteriyorum. Biliyorsun ki gidenlerin ardında sadece iyilikler kalıyor, ne kadar sevgi dolu olduğu hatırlanıp anılıyor.Bana çok genç olduklarını hatırlatırcasına nedense tecrübelerimi, fikirlerimi sormaya başladılar. Vereceğim cevaplar belki çok anlamsız geliyor ama yine de dinliyorlar ama ben biliyorum ki yaşamadan hiçbir şey öğrenilmiyor. Yaşamışlığın oluşturduğu bir alçakgönüllülükle gülüyorum içimden sadece.Artık daha şık giyiniyorum, senelerle birikmiş dolaplar dolusu kıyafet var ve bunları kendimle paylaşmalıyım.

Önce kendine güzel görünmelisin, kokoz da deseler kendi zevkime göre giyinmek istiyorum, böyle hissediyorum. Modaya uymak adına popomun sığmadığı düşük bel pantolonlara sığmıyorum diye kendimi üzme tercihini de kullanabilirim. Ayıp, günah ya da ne derler korkuları çoktan geride kaldı .Dostlarıma, kendimize yemek yapmak hoşuma gidiyor. Mutfak eskiden bir zulüm iken şimdi zevk aldığım mekanlar arasına giriyor. Farklı lezzetler denemek güzel ve kendi lezzetimi kendimde yaratabileceğim belli bir damak zevkim ve mutfak kültürüm oluştu.Sonra Sezen’in şarkısındaki gibi anneni daha sık düşünüyorsun ve hatta anlıyorsun.

İşte bu yeni alışmaya başlanan ve giderek hoşa giden yeni duruma olgunluk deniyor. Yaşamışlığın, görmüşlüğün, geride kalmış üflenmiş doğum günü mumlarının bir sonucu kendiliğinden ortaya çıkıyor hayatın bir dönemecinde bu olgunluk. Ne zaman dersen herkese göre, ne kadar dolu yaşadığına göre değişiyor bu olgunluk çağına ermek.İnanın bana hayattaki düşüşler, zor alınan virajlar bu zamanı hızlandırıyor. Kendi dünyanın küçüklüğünü keşfetmek ve buna rağmen kendinin kıymetini bilmek çok işe yarıyor.

Bir gün hepinizin bu huzurlu olgunluğu bulmasını diliyorum.

Can Dündar

alıntı
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

4 Ekim 2010 Pazartesi

KÖTÜLÜĞÜN YOLDAŞI NEFİS



Olabilirdilerin ardına saklanmakla bitmiyordu iş.

Korkuyla karışık kaçmanın sığınağı zannedilen yalnızlıklar:Bizide birgün yarı yolda bırakmazlarmı?

Yine ay,yine gece deriz dert sığınağı bir sundurma ararız dert hanemize .

Dostlarımızdan imdat çığlığımızı duymalarını isteriz.

Onlarda bizden yüz çevirmezlermi (?)Onlarda terketmezlermi en zor ,korunmasız ve

teselliye muhtaç anlarımızda .Onlarda nefsinle hesaplaş demezlermi ?

Hep sığındığım kitaplardan biriydi.Yanımdan ayırmayı aklımın ucundan geçirmediğim.

*YUSUF HAS HACİP'in KUTADGU BİLİG 'İ şöyle diyordu kitapta


Et özke bulun bolma bilgi ulug

Et öz bulnasa kör kolur din yulug

(Ey büyük bilgi sahibi,vücudun esiri olma;vücud seni esir ederse fidye olarak dinini ister.)


Nasıl istemesinki insanlar kendilerini şeytanın sesine emanet etmişcesine bu dünyadan kendilerini

soyutlamaya çalışırken nasıl olurda tövbe edip dine yönelirler.

Devam ediyor kitapta.


Bu et özke birme tilek arzusun

Tilek bulsa yiyür idüsü başın

(Bu vücudun dilek ve arzusunu yerine getirme,dileğine kavuşursa sahibinin başını yer .)


Yemiyormu zaten ,hemde tamahkarlıkla ,büyük bir hazla yalayıp yutuyor midesi delinmişcesine .

Bu yok olmaya dur demeli.Ama nerede hangi kuytuya saklanmıştır dur diyecek " irade"

İradenin şekli şemali nasıldır diye soranlara sözlüklerde anlamı şöyle açıklanır."isteme gücü"

Aklımı zorlayan bir soru .

Peki bu güç yalnızca nefs-i emmare için mi çalışır?

Kutadgu Bilig'e devam edelim.


Bu kün kodmagınça hava arzular

Yarın bulgu ermez özüm edgüler

(Bugün bu nefsi ve arzuları üzerimden atmadan,yarıniyilik bulmama imkan yoktur)


Nasıl olur ki zaten seni yedikçe yiyor tükettikçe tüketiyor.

Arsızın ,huysuzun riyakarın,müfterinin,tamahkarın tek'i yapıyor.

Rüzgarın yolumuzdaki iyilikleri süpürmesine dönüyor hayat .

Sen ben bu dünyadaki nefs ziyanı. Hakikate açılan pencereden gökyüzüne bir bak.

Bir bak duaların ziyasıyla daha da parlayan yıldızlara ve bulutlara.

Çiçekler ,böcekler tüm kainat yaradana zikr ederken biz nefsimizin sesine kulak veriyoruz.

Soralım kendimize .

Bunca savaş ,dökülen kan ne içindir.Nefsinin yani (senin) kötü emellerine yada buyruklarına

bu eğen bu bedende konaklayarak can veren can kuşunu teslim ederken nasıl rahat yatarsın ?

Nice yiğitlerin ,nice taze gelinlerin,dünyaya gözünü yeni açmış bebeklerin , nice şehitlerin kanlarıyla

yıkanmış bu topraklar üzerinde nefes alırken sor bir kendine !

Utanacağımız yüzümüzü kızartacak yine yeniden siper olacak cevap Kutadgu Bilig 'ten gelir.


Bu nefsing uçuzla ağır bolga can

Bilig beg bolup kör ukuş bolga han

(Bu nefsine değer verme canın aziz olur;bilgi bey olup,akıl hanlık eder)


Bu is'li kandırmacadan ve kovalamacadan vazgeç.

Nefsinin emirlerinin zıddına yönel.

Gerçeğin tecellisini güney'de bulacaksın.

Unutma yalnızca inan.İman inanmayla birdir.


Bu dünya yagı ol bu nefsing yagı

Bu iki yagınıng yadıglık agı

(Bu dünya bir düşmandır.nefsin ise başka bir düşman

bu iki düşmanın her yerde tuzağı hazırdır)


İbret almak niyetiyle bakılırsa nasıl utanç duvarının sıvasını yaptığımızı anlatmazmı?

Okunan her satır .Kendi adıma bu bataklıktan kurtulmanın tek yolu ebediyete intikal

olduğunu biliyorum."Alternatif".Ama bu bataklıkta yürüyüp batmadanda geçebiliriz .

Bunu başarabilmek olmayacak dua değil gibi.

Yeter ki inanalım ve kendimize vereceğimiz sözün arkasında duralım.

O zaman kimbilir belkide gelecek aydınlığı temsilen muasır ve inançlı bir nesil bizimdir .

Dua ve sücud !!!

Unutmayalım hakikatı görmenin ve tuzağa yakalanmamanın belkide tek şartı bu.


EMİNE GÖL YILMAZ

*Yusuf Has Hacip ve Kutadgu Bilig --Numan Külekçi --
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...
 
2009 Template Scrap Rústico|