31 Ocak 2011 Pazartesi

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi









Öylesine yuttum ki sesli harflerimi… Korkar oldum noktalar koymanın ardından yeni cümleler kurmaya... Artık yokmuşsun, artık yokmuşum, artık yokmuşuz... Gün batımları yokmuş oturduğumuz odanın sarı duvarlarına yansıyan... Ellerin yokmuş en beklenmedik anda ellerimle kavuşan... Aşklar yokmuş artık, bir zamanlar var olduğuna inanılan...

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi… İçimde kırılan bir ayna kaldı sadece... Geceler yokmuş artık, gündüzler de… Saatlerin kadranları kırılmış, küsmüş zamana... Kala kala bir rüya kalmış geceleri buluştuğum... Bir zamanlar bir romantiğin sarhoş eden gitar sesini dinlediğimiz yer de silinmiş gitmiş haritalardan... Ne çok şey kalmamış, ne çok hiçbir şey var olmuş yaşanıp bitmişlerden…

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi… En çok da isminin içinde geçenleri... Bir pusula ömründe ilk kez yanlış yönü göstermiş... Gururuyla intiharı seçmiş, düşüp kırılmış yanlış yönü gösterdi diye... Güney de yokmuş artık, kuzey de… Sabahları yaşadığımız doğu silinip gitmiş, batıysa hiç olmamış ki daha önceden zaten…

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi… Kala kala sadece ve sadece o kelimeler arasına yerleştirilen birkaç küçük nokta kalmış... Sadece üç nokta… Apostroflar yokmuş artık, virgüller de çoktan yitip gitmiş geldikleri masallar alemine... Ne bir ünleme rastlayabilirmişiz artık bu ucunu göremediğimiz sokağın ortasında, ne de kendini sorgulayıp duran tek bir soru işaretine…

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi… Yok olmuş dakikalar, saatler, saniyeler... Ve sen biraz da... Sahi biz hiç var olduk mu dersin? Belki olduk, belki olmadık... Aslında ne kadar yanıldık, ne kadar aldandık... Biz koskoca birer yalandık... Odanda dağınıklığımı toplayan bir gölge vardı ya hani, o da yok artık... Dağınıklığım da yok, serzenişlerim, boşvermişliklerim de... Artık biz yokuz ki…

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi… Ancak, bana aldırmadan geçip giden zaman kalabilirdi ardımdan... Devam etti takvim yaprakları ardı ardınca koparılıp atılmaya... Aylar yıllara dönüp gitti... Artık ay yok, yıldızları da kaybettim ne zamandır... Sahi gökyüzü var mıydı seni sevdiğim zamanlar? Bilmiyorum ama, banyonda her sabah baktığım aynada gördüğüm siluetin yok artık... Ya da telefonlarda duyduğum sesin... Yoklar ne zaman var oldu! Veda etmeyi mi unuttuk artık olmayanlara yoksa!

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi… İki şehir, bir köprü vardı bir zamanlar... Eskiden izlediğimiz filmler yok artık, ilk kez gittiğimiz bale de oynanmadı bir daha hiç... Belki bir tiyatro oyununun ta kendisi bizdik... Tanrım, sen ve ben ne çok şey yitirdik... Birdik, bizdik, “en”dik, tektik… Sahi biz ne zaman bittik! Ne kadar zaman geçtiyse üzerinden, bu gece o kadar yutuyorum sesli harflerimi…

“Ah”larımı yutuyorum artık... Avaz avaz susuyorum, sessiz sessiz çığlıklar atıyorum bu gece kendi kendime... Bitenlere gülüp başlamak isteyenlere ağlıyorum... Hüzünler mutlu ediyor beni, mutluluklara ağlıyorum... Her şey ters dönüyor ama ben yırtıp atıyorum bir kağıda yazdığım seni, yutuyorum bütün sesli harflerimi… Elveda sevgili…


alıntı
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

28 Ocak 2011 Cuma

BLOĞUM CİMCİME BLOGDA TANITIM DA :)


BU GÜN ÇOK HOŞ BİR SÜPRİZLE KARŞILAŞTIM.

CİMCİMEBLOG

MAYDANOZ BLOG TOPLULUĞU

BENİM BLOĞUMUN TANITIMINI YAPMIŞ KENDİLERİNE ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

27 Ocak 2011 Perşembe

ANNE NEDİR?





Anne demek;

* Yenilen her lokmadan sonra alkış kıyamet koparan,şenlik havasına
bürünendir.

* Çıkan her pirinç tanesi diş için tüm hısım akrabaya telefon açandır.

* Tüm hafta hayalini kurduğu pazar kahvaltısına oturup asla yiyemeden
kalkandır.

* Sabaha kadar kırk sefer uyanarak,sabah kalkıp zombi gibi işe gitmektir.


* İşten eve geç gelmenin vicdan azabıyla bebeklerinin yanına kıvrılıp
saatlerce koklayandır.

* Tatil yapamamanın kitabını yazandır.

* Eskiden hergün uğradığı kuaförünün yolunu unutandır.

* Çaydanlığın kapağı ile pet şişeyi kapatmaya çalışandır.

* Parça pinçik olmuş pazar gazetesini birleştirip okumaya çalışandır.

* Gecenin bir yarısı gözü kapalı süt ısıtıp,gözü kapalı geri dönendir.

* Saatlerce leblebi parmaklı ayakları öpmekten sonsuz keyif alandır.

* Temcid pilavı tadındaki baby tv yi seyretmektir.* Bebek şef şarkısı
söyleyerek,fırsat bu fırsat deyip birşeyler yedirmeye çalışmaktır.

* Üzümün çekirdeklerini tek tek çıkarmak,mısırı tanelere ayırmaktır.

* İşten yeni gelmiş ve içeri ilk adımı atmışken,"Anne atttaaaaa"
sözleriyle çark edip,en yakın parkın yolunu tutmaktır.

* Anne demek bebek havuzunda yüzmektir.

* Başka bir anneyi nerede görürse görsün "Seni çok iyi anlıyorum tatlım
"bakışı atandır.
* Aşı takvimini ezbere bilendir.

* Kazara kendi için alışverişe gidip nasıl olduysa bebek kıyafeti dolu
poşetlerle geri dönendir.

* Ne kadar sert olursa olsun hayır demeyi beceremeyendir.

* İşe yetişmek için düğmelerini bahçede ilikleyendir.

* Uyduruk ninni besteleyendir.

* Çantasında sürekli Oyuncak kurbacık,ıslak mendil ve kreker taşıyandır.

* Son teknoloji telefonu denize atıldığında ,diken diken olmuş her bir
saçına rağmen,annecim telefonlar yüzemez diyebilendir.

* Anne demek eskisinden bin kat daha güçlü olmak demektir.

* Anne demek hayatının sonuna kadar ve sonunun da ötesinde birileri için
endişelenmektir.

* Anne demek iki küçük melekle,gururla,küçük dağları ben yarattım
edasında yürüyebilmektir.

* Anne demek yüreyini parçalara bölüp herbir parçayı özenle onlara
sunmaktır.

* Anne demek 9 ay karnında taşımak değil,ömrünün sonuna kadar yüreğinde taşımaktır.
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

19 Ocak 2011 Çarşamba

Mevlana Der ki;





Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu
öğrendim.

Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...

İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanin içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
öğrendim...

İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek
Gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar
önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek
olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el
sürmemek olduğunu öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da
“lezzet” kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...


[ Mevlana.. ]
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

8 Ocak 2011 Cumartesi

Kendi bahçeni yarat ve kendi ruhunu kendin süsle...




Size ne yapacağınızı söyleyebilirler, ama ne düşüneceğinizi asla..!
Sokrat

BİR SÜRE SONRA...

Bir süre sonra,
bir eli tutmakla bir ruhu zincirlemek arasındaki
ince farkı öğrenirsin,

Ve aşkın yaşlanmak,
birlikte olmanın da güvende olmak
anlamına gelmediğini öğrenirsin,

Ve öpücüklerin sözleşme
ve hediyelerin de vaat olmadığını öğrenmeye
başlarsın,

Ve yenilgileri
başın dik ve gözlerin açık karşılamaya başlarsın,
bir çoçuğun üzüntüsü ile değil,
bir yetişkinin zarafeti ile,

Ve herşeyi bugünü düşünerek yapmayı da öğrenirsin
çünkü yarın ile ilgili herşey belirsizdir.

Bir süre sonra güneş ışığının yakıcı olduğunu öğrenirsin
eğer fazla maruz kalırsan
Bu yüzden,
başka birisinin sana çiçek getirmesini beklemeden
kendi bahçeni yarat
ve kendi ruhunu kendin süsle.
Ve göreceksin ki dayanıklısın...
Ve kuvvetlisin,
Ve değerlisin.

Veronica A. Shoffstall

DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

Sormuşlar Bir Bilgine




Sormuşlar bir bilgine: HAYAT ne? Diye.Demiş bilgin; iki yönlü bir yol devam eder bilinmeze. Sen görmemezlikten gelsen de vardır bir yoldaş her köşesinde. Bazen çıkarsın zorlukla dar bir yokuştan bazen de aşarsın dertleri sanki uçuyormuş gibi inerek buradan.

Peki, SEVGİ nedir? Demiş biri..Kalbine sığmayacak kadar geniş.Dedikodusunu yapamayacağın kadar temiz, kokusunu alamayacağın kadar uzak hayal edemeyeceğin kadar yakın...

Ya KORKU nedir? Diye atılmış diğeri. Bir yağmur damlasındaki barut kokusu. Belki de saklanılan bir hayal yontusu ya bir miniğin haykırırışı, ya da yüreği yaralı bir kuşun feryadı.

Peki ya UMUT nerededir? Diye atılmış bir umut avcısı.Bilinmezde değildir bilirim, demiş yerini kaygılı ve tasalı.Aradın boşuna heryeri ama unuttun en kolay yeri besbelli..Bunu derken işaret etti insanın en derinden yaralanan yerini.

Peki DOST kimdir? Diye sormuş biri. Demiş; paylaştın mı sevgini, korkunu, ümidini ve yenilgini, verdin mi desteğini, sordun mu halini, yolladın mı yüreğini, ağladın mı onun gibi.

Hissettin mi DOSTLUĞU? Demiş diğeri. Bilgin demiş: Karşılığı olmadan verilir mi hiç yürekteki sevgi?
Dostluk dediğin; tek bir ruhun, iki ayrı bedende dirilmesi..

alıntı
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

Olmak Ya da Olmamak




Olmak ya da Olmamak! İşte Asıl Mesele Bu!

William Shakespeare’in dizelerinde kayboldum yine kendimi ararken, anın içinde var olmaya çalışırken, ne önemi vardı ol’manın ya da ol’mamanın? Sonsuz, sınırsız evrenlerin içinde...

Ama yaşamın içinde asıl meselenin bu olduğunu farkettim. Sonsuz ve sınırsız evrenleri gerçek kılmanın yolu ol’maktan geçiyordu.. Kendin olmak, sonsuz olmak, ebediyen var olmak, kendini gerçeğinin içinde var edebilmek, içini dışınla bir edebilmek...

Kimileri için olmak kendi içinin dışına tam yansımasıydı. Olduğunca, olabildiğince, yargısızca, koşulsuzca, sevgiyle, aşkla. Mevlana misali “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol...”

Her insan kendi bilinçaltı zeminindeki kayıtlarını ya tam ya da yarı yansıtır. Her yansıtmanın arkasında ihtiyaçlar vardır. Kendi istekleri ve arzularıyla buluştuğunda yaşam döngüsü dengelenir. Eğer zeminindeki kayıtları ona bir şekilde ailesi, ebeveynleri, öğretmenleri veya toplum tarafından öğretilmişse ve eğer insan bunları kendi içsel süzgeçlerinden geçirmeden olduğu gibi kabul etmişse kendisiyle ayrışacaktır. Bunun anlamı öğrendikleri ve kabul ettikleriyle yapmak istedikleri arasında çıkan uyuşmazlıktır. İnsan buna karşı direniş gösterir. İhtiyacımız olan; farkında olmadığımız ihtiyaçlarımızla buluşup yaşam döngüsünü tamamlamaktır.

Bu durumda insanın nasıl mutlu olacağı ile ilgili keşfetmesi gereken yer içsel dünyasıdır. Kendisiyle temasa geçen insan seçimlerinde de kendisiyle temas halinde olduğunun farkındalığı içinde olursa yaşamında değişimi gerçek kılar. Bu değişim kişinin ‘olmak’ olan yolculuğunun başlangıcıdır. Değişim yaşadığımız deneyimlerin sonuçlarını içimize almaktan, olanı olduğu gibi kabul etmekten geçer. Olan karşısındaki direnişimizi farkettiğimizde ve olan”ı olduğu gibi kabul ettikten sonra olan”ın altındaki çalışan dinamiklerin kişiyi nasıl etkilediğinin farkına varmamız bizim olan ile uyumlanmamız anlamına gelir. Uyumlanmak, uyum içinde olmak; kişiyi sorumluluk sahibi, yaratıcı ve güvenli kılar.

Ruh gücünün ardında dimdik durabilmektir olmak, kendimize; kendimizin en doğal ve saf halimizi yaşamamıza izin vermektir. Tüm evrenle birlikte gerçekten varolabildiğimiz gerçeğine uyanmaktır.Tamamlanmak ve bütünlenmektir. Bu idrak ile seçimlerimizi yapmak ve olanın, olabilenin içinde direnmeden, sevgi ve saygıyla akmaktır olmak. Ne cesur olmak ne de korkuyu içimizde barındırmak sadece sevgi, uyum, neşe ve denge içinde olabilmektir.

Ve asıl mesele hiçbir şey olmadığımızı zannettiğimizde aslında gerçeğin ta kendisi olduğumuz farkındalığı içinde yaşamı kucaklamaktır...

İndigo Dergisi

DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

Önemli Olan Bazı Şeyler







‎-Kendini tanı:

Hayatın neresinde olduğunu bil,kendin için iyi şeyler dile ve kendini iyi hissetmeyeceğin hiçbirşeye başlama.Beceri ve niteliklerini bil ama daha az iyi taraflarını ve korkularını da.

-Sanatını tanı:

Ne ile meşgul oldugunu bil.Ruhsal gelişimin önemlidir.Meşgul olduğun şeylerin iyi ve kötü taraflarını tanı ve daha fazla ilgilendiklerini hatasız bir şekilde öğren.

-Öğren ve keşfet

Ruhunu yeniliklere açık tut,kullanmak yada yapmak istemiyeceğin şeylere de.

Bağlı olduğun şeyleri derinlemesine araştır.Bunların herzaman Wicca ile alakalı olması gerekmez.Entellektuel gelişim ruhsal gelişim kadar önemlidir.

- Bilgiyi,bilgelikle kullan

Bu sözler kendin içindir.Anlayışlı ol ve bilgilerini hayata geçirirken kalbine de kulak ver.

-Dengeli ol

Bedense,özellikle de ruhsal dengede ol.Düşündüklerin ve yapdıkların bir denge içinde olsun.

-Kabul edilebilir düşüncelere sahip ol

Açık bir ruh,genelde edindiğin bilgilerdir.O halde,biraz açık düşünmek için ısrar etmekde,bir zorunluluk vardır.

-Hayatı kutla

Yapdığın şeylerden mutlu ol.Hiçbirşey,mecburen yapılmak zorunda olunan,yükümlülük değildir.Mizacına göre davran.Neşeli bir insan isen,bunu yapdığın işlerde de kullan.

-Dünyanın döngüleri ile uyumlu ol

Bu döngüleri anlamaya çalış ve hayatındaki benzerlikleri ara.Bu senin dengede olmana da yardim eder.

-Kendine iyi bak

Ruhsal ve fiziksel kendine iyi bak.Sadece o zaman kendi içinde bir denge bulabilirsin ve kendini güçlendirip,büyüyebilirsin.

Kitap oku

Bu,ruhunu,belli bir sakinliğe ulaştırmak için en iyi yardımcıdır.Bu anlama gücünü arttırır ve düşüncelerini genişletir.


Hayatda sahip olduğun şeylere saygı duy.Saygı ve sevgi çok normal ve söylenmesi kolay olsa da,bazen önemli şeyler olduğunda unutulabiliyor.Onları an,bayramlar kutlanarak onlar onurlandırılabilir ya da kendine ait farklı bir yolla bunu yapabilirsin


alıntı
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

Çekim Yasasındaki Eksik Parça





Gerçek An’da yaratmak verme sanatını öğrenebildiğinizde ve Sevgi Bilincine evrilebildiğiniz de mümkündür.
Evren verme ve akma üzerine kurulu muhteşem bir sistemdir.
Sonsuz sınırsız yaratıcı Güç, fiziksel realiteye Verme Bilgeliğini bilenlerden ve verenlerden akar.
Nasıl ki havaya taş attığınızda yere düşüyorsa yerçekimi kanuna göre. Yaratıcı Güçte verenlerden akacaktır.
Ruh Yaratır. Yaratım Ruhun Yasalarına göre işler. Ruh verme zemininde ve ilk prensipte, nedende çalışır. Çünkü Ruh ayrılık bilmediği için her şeyi Tek görür. Ve her şeyde kendini görür.
Yeter ki Ruhun önü, nefs tarafından kesilmesin.
Yeter ki siz, SİZİN önünüzden çekilin her düşünüz gerçek olur.
Zihin Yaratamaz. Sadece yaratıcılık oyunu oynayabilir.
Siz ne kadar çok verirseniz Ruh, yaratım enerjisi sizden, o kadar çok akar. ( Her şey içerden gelir.)
Evrenin fiziksel realiteye aktığı kanal olursunuz.
Siz sonsuz sınırsız potansiyelle o kadar dolarsınız ki akarsanız. Taşarsınız.
Ve Evrensel yaratım enerjisi sizden aktığı için yani yaratım enerjisi sizin vizyonlarınızın bulunduğu yüreğinizden aktığı için, kalbinizde olmasını istediğiniz niyetlerinizin tezahürü olarak görünüşe çıkar. Bir başka şekli mümkün değildir.
Niyetleriniz fiziksel realiteye ektiğiniz tohumlardır. Ne ekerseniz onu biçersiniz.
Evren muhteşem bir sistem olduğu için, Verme Sanatını öğrenmeden sizden akmaz. Akamaz. Verme Sanatını öğrenen, bilen, idrak eden bir kişi zaten bilge bir kişi olduğu için yüreğindeki niyetleri de herkesin hayrına olacaktır. Ve hepsi gerçek olacaktır.
Ve Bilge kişinin de fiziksel realiteye ekeceği tohumlarda onun biçecekleri olacaktır.
Egodan gelen yaratımlar düşük titreşimli olduğundan yüksek titreşimli nesneleri ve objeleri yaratamaz. Yüksek titreşimleri nesneleri yaratmak için Ruhunuzdan yaratmanız gerekir.
Ruhtan yaratmanın yasası da Vermenin Bilgeliğidir.
Fiziksel Evrende hiçbir şeyi vermeden alamazsınız.
Her şeyin bir bedeli vardır.
Ya da alacaklarınız verecekleriniz kadardır.
İstediğiniz kadar beyninizde imaj tutun. Hiçbir işe yaramaz
Verme sanatını öğrenmeden, verme ve sevgi bilincine yükselmeden hiçbir şey olamaz. Olsa bile eksik olur. Olsa bile bir süre sonra kaybolur.
Ve verme sanatının püf noktası “Koşulsuzluktur” .
Sizin koşullarınız var ise sizden akan yaratım enerjisi engellenir.
Engel egodur. Egonun koşulları vardır. Mutlaka vereceğinin bir karşılığı vardır.
Ego dulaistik çalışır ve bu sistemde vermenin karşılığı almaktır.
Nefsi arındırmak yaratıcı kanal olarak sizi arındırmaktır.
Koşulsuzluk vermenin koşulsuzluğudur.
İhtiyaçsızlık vermenin ihtiyaçsızlığıdır.
Zararsızlık vermenin zararsızlığıdır.
Şimdiki insan bilincinde dünyada kıtlığın açlığın ve sefaletin savaşın olmasının nedeni de alma sistemi üzerine kurgulanmış olmasıdır.
Yaratıcı kanal olarak insanlar karşılıksız vermeyi bilmediği için yaratıcı enerji dünyaya bolluğu ve refahı yaratacak şekilde akamamaktadır.
Herkes bir şeyler istiyor
Herkes bir şeyler almak istiyor.
Herkes isterken kim kime ne verecek? Kimin kime verecek neyi var?
İstediğiniz her şeyi vererek yaratabilirsiniz.
Ruhsal alemde ruhsal kurallar işler.
Fiziksel alemde fiziksel kurallar vardır.
Ruhsal kurallar tekliktir ve Bir yasasına göre çalışır.
Fiziksel kurallar dualistiktir. Ve ikilik üzerine çalışır.
Ruhun Teklikten çıkan Tek eylemi vardır. Akmak. Ruh için her şey Bir’dir. Ve her şey Kendisidir.
Fizikselin kuralı sınırlamaktır. Her şeyi ayrı bilir. Ayrı bildiği içinde hep almak ve sadece kendisine almak ister.
Birlik bilincini taşıdığınızda ruhun yasalarına tabi olursunuz. Sürekli akarsınız. Yani verirsiniz. Herkese ve her şeye. Fiziksel olarak bu boyutta olmanız hiçbir şeyi değiştirmez. Çünkü ruhun kuralları fiziksel kuralların üstündedir. Yüksek titreşim devreye girdiği zaman düşük titreşim sistem dışı olur.
Ruhun kurallarının fiziki evrende tezahürüne de Mucize denir.
Birlik bilincinde olanların etrafına mucizelerin olmasının nedeni de
Ruhun yüksek yasaları ile çalışıyor olmalarıdır.
Ruhun yasaları fiziksel kuralları iptal eder.
An’da mucizeler ve yaratım gerçekleşir.
Ruh sınırları yoktur. Çünkü Ruh sonsuz sınırsız potansiyeldir.
Ve bu da Yaratmaktır.
Çekim Yasası vardır. Ama eksiktir.
Gerçek çekim yasasının sırrı VERMENİN SIRRIDIR. Vermenin bilgisi ve bilgeliğidir.
Sır; sır elinizden geleni, gönlünüzden geleni hiçbir koşula bağlamadan ve sizden istenilmeden vermektir.
Bu arada imajlarınızı ve niyetlerinizi yüreğinizde tutmaya devam edin. Hissedin.
Siz koşulsuzca verirken ( ne verebiliyorsanı z mutlaka her zaman verecek bir şeyler vardır.) yaratıcı enerji sizin yüreğinizden akarak hepsini tezahür ettirecektir.
Verdiklerinizi, yüreğinizdekilerin olması için vermeyin. Koşulsuz olun.
Bir elinizin verdiğini diğer eliniz görmesin.
Onlar zaten olacaktır.
Başka çaresi yoktur.
Yaratıcı enerji sizin yüreğinizden yeryüzüne akarken kalbinizdekiler sizin fiziksel evreninize yansıyacak ve görünüşe çıkacaktır. Yağmurun yağması çiçeğin kokması insanın sevmesi kadar doğal olan şey budur.
Başkası mümkün değildir.
Siz enerjiyle birlikte yaratacaksınız.
VERMEK, birlikte yaratmaktır.
Vermek, almaktır.
Vermeye başlayınca almaya da başlarsınız.
Ve aldıklarınız sonsuza kadar siz de kalır.
Şükür etmek ise verebildiğinize şükretmektir.
Koşulsuzca verebiliyorsanı z Kendinizsinizdir.
Sizin sunduğunuzu alabilecek birilerini bulduğunuza şükretmektir.
Şükür ettikçe daha çok verme kapasitesine kavuşursunuz.
Daha çok verdikçe yaratıcı enerjiyi daha fazla çekersiniz.
Daha fazla yaratıcı enerji yüreğinizdeki arzuların daha çabuk ve daha kısa sürede gerçekleşmesi demektir.
Dünya gezegeninde almak isteyen çok varlık vardır.
Herkes almak ister. Koşulsuzca veren ise hemen hemen hiç yoktur.
Verenler var ise de karşılığında bir şeyler bekleyerek verenledir.
Hatta alamadıklarında sizi yalnız bırakan veya bir şekilde cezalandıran insanlardır.
Vermenin bilgeliği tam bir yaratım sistemidir.
Koşulsuzca Vermek, gerçek İNSAN olmaktır.
Koşulsuzca vermek güvende olmaktır.
Evrende tek güvence “Kendini Bilmektir”.
Sonsuz sınırsız Evrende Kendini Bilmekten başka hiçbir güvence yoktur.
Sırrı bilmek aynada Kendini görmektir.

Nilgün Nart

DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

Hayat Üzerine Sözler




Hayat
Bir yaşam öyküsüne katlanamayacak kadar uzun!
Bir gülümseyişe,bir kıpırdanışa,bir dokunuşa vakit ayıramayacak kadar kısa!

Hayat
Gerçekleri sırtlayıp taşıyamayacak kadar ağır.
Bir kuşun kanadına konupta ona bile hissettirmeden uçabilecek kadar hafif!

Hayat
Her anını dibine kadar yaşamaya çalışmak için nefes nefese koşturmayı göze alacak kadar dolu!
Bütün yaşadıklarının sadece bir hayal olduklarını hissettirecek kadar boş!

Hayat
Koskoca bir ömürde "bir yalnız gün daha nasıl geçecek,bu saatler nasıl bitecek."Diye şikayet edebilecek,kadar muamma!
Göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede nihayete erebilecek kadar da basit!

Hayat
Kendini oluşturan her büyüyü,her cazibeyi,her rengi,yürekler hoplatacak kadar parlak ve güzel!
Gözlerimizi acılarla,hüzünlerle,ayrılıklarla,ölümlerle buluşturduğumuzda,sadece iki renk gri ve siyah!

Hayat
Her anını tuvallere,yazılara,şiirlere,gösterilere döküp sergileyecek kadar sanat!
Tek bir uyanışta,görevinin tek bir oyundan ibaret tek bir rol olduğunu fark edebileceğin kadarda kısır ve monoton!

Hayat
Senin tek bir "evet" inle başkalarına bölüştürüp sunabilecegin,nefes alıp verişlerinle "paylaştırabileceğin" kadar hayret ve cömert!
Tek bir "hayır" ınla herşeyi mahvedebileceğin,yok edebileceğin kadar cimri ve densiz!

Hayat
Gerçek yaşam öykülerine katlanabilecek gücü bulup,bulaştırıp,dahada büyüğünü oluşturabilecek kadar heybetli ve zor!
Herşeyden vazgeçip "yaşama veda etmeyi isteyecek" kadar da güçsüz ve zayıf!

Hayat
Sevmeyi bilecek bilmiyorsa öğrenecek, tadacak ,bulacak,paylaşacak....
ve böyle sevgilerle,bütün sevgileri çoğaltabilecek kadar anlam'lı......
Nefreti seçip,sıçratmak sıçrattıkça da o pisliğe bulaşmak kadar anlam'sız....

Hayat
Gerçek yaşam öykülerine katlanamaya değecek kadar "yaşamaya değer"......
Hayat
Onu kısaltmanın haksızlık olduğunu anlatacak kadar öğretici, birdaha bulunamayacak kadar "tek"......

Hayat
Sadece senin dilediğin kadar uzun, sadece senin dilediğin kadar kısa!

Uzat ellerini ve tut!
Sadece okadar yakınlıkta!
Tüm uzakları "yakın " etmek senin hakkın.
Yani
Yaşama(k) hakkın!
 

ALINTI


DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

Niyet etmek ve olumlama yapmanın farkı nedir?







Olumlama yapmak herkesin artık bildiği bir teknik ve bir çok kişi olumlamalarla bilinçaltını yeniden programlama üzerinde çalışıyor. Ama olumlama kadar hatta doğru yapılırsa ondan daha güçlü sonuçlar verebilecek bir teknikte niyet etmektir. Niyet etmek, bir şeye kesin karar verdiğinizi ve bunu yapmak istediğinizi evrene deklare etmektir. Niyet ederken bazı kurallara dikkat etmelisiniz. Doğru şekilde edilmiş niyet çok güçlü sonuçlar verir.

Olumlama ile niyetin farkı nedir?

Olumlama her hangi bir konuda bilinçaltımızı programlamak için kullandığımız bir yapıdır. Bir olumlamayı defalarca tekrar ederek, bilinçaltımızdaki, üzerinde çalıştığımız inancı değiştirmeye ve bunun yerine yeni bir inanç ekleyemeye çalışırız. Çekim yasası gereği, benzer enerjiler birbirini çekeceğinden,bilinçaltımızdaki mevcut kaydın, yani inancın kendisine uygun şeyleri çekmesini bekleriz. Eğer ben her gün ” Kolay ve hızlı para kazanıyorum” olumlamasını yapıyorsam amacım bilinçaltımdaki, para zor kazanılır inancını değiştirmektir. Yeni inancı bilinçaltıma kabul ettirerek, parayı hayatıma kolay ve hızlı çekmeye çalışmaktayımdır.

Niyet çalışmasında ise, bilinçaltının konu ile direk ilgisi yoktur. Bilinç düzeyinde evrene bir mesaj gönderirim ve ne istediğimi açıkça bildiririm. Niyeti bir kere etmek bile yeterli olabilir ama önemli olan gerçekten hissederek ve kalpten yapılmasıdır.Yani defalarca tekrar koşulu yoktur, anahtar kavram bir kere ama kalpten yapılan niyettir.

Olumlamalarda kısa, bilinçaltının anlayacağı şekilde net düzenlenmiş, bir konuda olan ve şimdiki zamanı içeren cümleler kurmak zorundayız. Aksi halde bilinçaltı olumlamanızı anlayamayacak ve sonuç alamayacaksınız demektir. Niyette ise bunlara gerek yoktur, süreç bilinç düzeyindedir ve niyetiniz uzun, bir kaç konuda, farklı zamanları içeren bir niyet olabilir. Ama niyet ederken dikkat etmeniz gereken başka konular vardır. Niyetiniz kesin olmalıdır yani ne istediğinizi tam olarak bilmelisiniz, koşullara bağlı olmamalıdır, niyette alma- verme dengesi gözetilmelidir ve neyi kabul ettiğiniz çok açık olmalıdır. Aksi halde zayıf bir niyet olacaktır ve sonuç almak zor olacaktır.

Olumlamayı sadece kendiniz için yapabilirsiniz, çünkü değiştirmeye çalıştığınız kendi bilinçaltınızdır, niyeti ise zarar vermemek ve bencilce isteklerde bulunmamak şartıyla herkes için yapabilirsiniz.

Niyette kullanacağınız kalıplar, niyeti söylerken hissettiğiniz kararlılık duygusu, pozitif enerji, kalbinizin sevinçle dolması ve inanç faktörü çok etkilidir. Olumlamada ise bunların önemi yoktur. Siz inanmasanız bile, olumlama sonuç verir, önemli olan sürekli tekrarlarla bilinçaltını ikna etmektir.


Aşağıda size bazı niyet örnekleri verecegim. Aşağıdaki niyetlerden beğendiklerinizi kullanabilir yada siz de kendinize yeni niyetler belirleyebilirsiniz. Niyetlerinizi yüksek sesle okuyun ve okurken, gerçek olacaklarını hissetmeye çalışın. İnanç ve pozitif duygu çok önemlidir, bunu hissedebilirseniz bir sefer niyet etmek bile yeterli olacaktır.


NİYET ÖRNEKLERİ

SEVGİ İÇİN

“Hayatımı şu andan itibaren sevgi ve güzellik enerjisi ile dolduruyorum. Kendimi sevmeye, başkalarını sevmeye ve evreni sevmeye karar veriyorum. Evrenden bana gelen sevgi enerjisini mutlulukla kabul ediyorum ve sevgi içinde bir hayat sürmeye niyet ediyorum. Niyetim hemen şimdi gerçekleşmeye başladı ve bunun için teşekkür ediyorum.”( Ben sonuna bunun için teşekkür ediyorum ve Allah’a şükrediyorum diye ekliyorum. İsteyenler her niyetin sonuna bunu ekleyebilirler. Bu kişisel inançla ilgili olduğu için kalıba yazmadım.)


REFAH İÇİN
\
“Refah, bolluk ve bereket içinde yaşamayı seçiyorum. Paramı huzurla edinmeyi ve huzurla harcamayı kabul ediyorum. Zengin bir yaşam sürerek, başkalarını da zenginleştirmeye niyet ediyorum. Niyetim hemen şimdi gerçekleşmeye başladı ve bunun için teşekkür ediyorum.”
*Not: Dikkat edin, burada zenginleşip, başkalarını da zenginleştirmeye niyet ediyorum cümlesinde kabul ettiğim şeyi açıkca yazdım. Zenginleştikçe kabul ettiğim bu kuralı da uygulamak zorundayım. Aksi halde niyetim geçerliliğini kaybeder. Bu benim kişisel niyetim olduğu için yazdım ama sizin için uygulamak zor olacaksa, aşağıda parayla ilgili verdiğim diğer niyeti yapın. Niyetinizde söz verdiğiniz kurallara uymak zorundasınız bunu unutmayın.


“Bolluk ve bereket içinde yaşamayı seçiyorum. Evrenden bana gelen zenginliği sevgiyle kabul ediyorum. kabul ettiğim bu zenginlik için evrene sevgilerimi gönderiyorum. Refah içinde yaşamaya tüm kalbimle niyet ediyorum. Niyetim hemen şimdi gerçekleşmeye başladı ve bunun için teşekkür ediyorum.”
*Not: Bu niyette de evrene sevgi göndermeyi kabul ediyorum. Alma ve verme dengesi gereği, sizde ne vereceğinizi belirtmelisiniz. Bu niyeti yapanlar sevgi meditasyonu yapmak, başka canlıları sevmek, sevgi enerjisini daha fazla üretmek zorundadırlar. Bunu yapamazsanız yapabileceğiniz bir şeyi siz koyun ama bu fakirlere yardım edeceğim gibi bir şey olmasın Yapabileceğiniz bu benim yukarıda verdiğim niyeti yapın daha iyi. Aşağıdaki tüm niyetlerin hepsinde kabuller vardır, lütfen bunlara dikkat edin, tek tek yazmayacağım ama neyi kabul ettiğinizi bilin, eğer kabul etmiyorsanız, siz kendinize göre yeni bir niyet hazırlayın, bunları kullanmayın.


EVLİLİK İÇİN

“Mutlu bir evlilik yapmayı, eşimle uyum ve denge içinde yaşamayı seçiyorum. Eşimi mutlu ettiğim gibi, kendimi ve sevdiklerimi de mutlu etmeyi kabul ediyorum. Bütün kalbimle ve beynimle evet diyeceğim, evleneceğim kişinin hayatıma girmesi için şimdi güçlü bir şekilde niyet ediyorum. Niyetim hemen şimdi gerçekleşmeye başladı ve bunun için teşekkür ediyorum.”


” Eşimle evliliğimizin mutlu ve uyumlu olmasını seçiyorum. Eşimi sevmeyi ve onu desteklemeyi kabul ediyorum. Eşimin bana sevgi,saygı ve anlayış göstemesini tüm kalbimle istiyorum ve bu isteğimi elde etmeye kesin olarak niyet ediyorum. Niyetim hemen şimdi gerçekleşmeye başladı ve bunun için teşekkür ediyorum.”

SAĞLIK İÇİN

“Her geçen gün daha da iyi olmayı ve sağlığımın mükemmel olmasını seçiyorum. Sağlığımı korumayı ve sağlıklı olmanın tadını çıkartmayı kabul ediyorum. Tam olarak sağlığıma kavuşmaya bütün benliğimle ve yüreğimle niyet ediyorum. Niyetim hemen şimdi gerçekleşmeye başladı ve bunun için teşekkür ediyorum”


ZİHİNSEL HUZURSUZLUK VE KARMAŞA İÇİN

” Zihinsel olarak sağlıklı,huzurlu ve dengede olmayı seçiyorum. Güzel şeyler düşünmeyi ve hissetmeyi kabul ediyorum. Zihnimin olumlu düşünceler üretmesine, huzur içinde dengede olmasına ve kendimle barışık olmaya tüm kalbimle niyet ediyorum. Niyetim hemen şimdi gerçekleşmeye başladı ve bunun için teşekkür ediyorum.”

BAŞARI

” İşlerimi Başarılı bir şekilde yapmayı ve Başarımın başkaları tarafından da takdir edilmesini seçiyorum. İnsanlara başarmaları için destek vermeyi ve katkı sağlamayı kabul ediyorum. İşlerimi yaparken Başarılı olmaya ve her zaman en iyisini yapabilmeye tüm kalbimle niyet ediyorum. Niyetim hemen şimdi gerçekleşmeye başladı ve bunun için teşekkür ediyorum.”

İŞE GİRME

” Yeteneklerime en uygun, Başarılı olacağım ve parasal kazancımdan memnun olacağım bir işe girmeyi seçiyorum. İşimde en verimli şekilde çalışmayı ve iş yerime faydalı olmayı kabul ediyorum. En kısa zamanda Başarılı olacağım ve refahımı yükseltecek bir işe girmeye tüm kalbimle niyet ediyorum. İşim şu an hazırlanıyor ve niyetim hemen şimdi gerçekleşmeye başlıyor.Bunun için tüm kalbimle teşekkür ediyorum”

DEPRESYON

” Mutlu olmayı, kendimi sevmeyi ve hayattan tat almayı seçiyorum. Mutluluğumu çevremedeki insanlarla paylaşmayı ve sevgimle onları desteklemeyi kabul ediyorum. Kendimi canlı, yaşam dolu, keyifli ve istekli hissetmeye hemen şimdi burada bütüm kalbimle niyet ediyorum. Niyetimin gerçekleşmeye başladığını biliyorum ve içimde hissediyorum. Bunun için tüm kalbimle teşekkür ediyorum”

NEGATİF ENERJİLERDEN KURTULMA

” Tamamen pozitif enerjilerle çevrelenmeyi ve bana zarar veren bütün negatif enerjileri hayatımdan uzaklaştırmayı seçiyorum. Kendimi olumlu enerjilere açmayı ve güzel enerjiler üretmeyi kabul ediyorum. Bana zarar veren tüm olumsuz enerjileri şimdi kendimden uzaklaştırmaya ve bu enerjilerden korunabileceğim çok güçlü bir enerji kalkanına sahip olmaya hemen şimdi bütün kalbimle niyet ediyorum. Niyetim hemen şimdi gerçekleşmeye başladı ve bunun için teşekkür ediyorum.”

OLUMLU DEĞİŞİM İÇİN

” Hayatımın tamamen olumlu bir şekilde değişmesini ve bu değişime kolaylıkla uyum sağlayabilmeyi seçiyorum. Bu değişimin benim, ailemin ve bütünün hayrına olmasını kabul ediyorum. Hayatımın iyi ve güzel bir şekilde hızlı olarak değişmesine bütün kalbimle niyet ediyorum. Niyetim hemen şimdi gerçekleşmeye başladı ve bunun için teşekkür ediyorum.”




B.Özcan Demir
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

İçinde bulunduğun durumu değiştirmek






İçinde bulunduğun durumu değiştirmek istiyorsan, o durum düzelmeden önce, önce senin kendi duygu ve düşüncelerini değiştirmen gerekiyor.

Hayat da senin düşünce ve duygularını takip ediyor.

Bu yüzden İLK yapman gereken şey: “Burada ve şimdi” mutlu olmak…(Hangi berbat halde, hangi korkunç durumda, hangi kötü şartta olursan ol.)

En önce senin duygu ve düşüncelerin değişmeli ki bu haller, durumlar, şartlar da değişebilsin.

Bunu idrak etmek, anlamak çok önemli. Eğer bunu henüz idrak edememişsek, kararlılıkla yaklaşamıyoruz bu duygu ve düşünce değiştirme işlemine.

Genelde bazı önemli hatalar yapıyoruz, geçmişi, geleceği ve bugünü düşünürken:

Mesela, benim için geçmişi düşünmek,

ya eskiden hayatımda olan bir şeye tekrar kavuşmak istemek,
ya hiç hayatımda olmamış bir şeyin artık olmasını istemek,
ya da sevmediğim bir olayın, “keşke” olmamasını istemek şeklinde ve genelde pişmanlık, suçlama veya eleştiri dolu olurdu.
Gelecek günlerin hayali ise,

ya şu an hayatımda olmayan bir şeyin gelecekte olmasını istemek,
ya da şu an sahip olduğum bir şeyi kaybetmekten korkmak şeklinde olurdu.
Bugünümü düşünmek de,

yapmak istediklerimi yapamayışıma hayıflanmak,
olmak istediğim şeyleri olamayışıma hayıflanmak,
sahip olmak istediğim şeylere sahip olamayışıma hayıflanmak şeklinde olurdu.
Oysa ki:

Geçmiş adı üstünde, geçmiş gitmiş.

Geçmiş hakkındaki tek yapabileceğimiz şey, olduğu gibi kabul edip affetmek. Dün gitti ve artık sadece zihnimizde var. Ve biz ne düşünürsek onun hakkında, o da o olacak. Kendi iyiliğimiz için, çekim yasasını lehimize kullanmak için, hakkında iyi düşünmek gerekiyor. Güzel düşünmek gerekiyor.

Gelecek de aynı şekilde, henüz burada değil. O da sadece zihnimizde var. Bugün atacağımız bazı adımlar, ya da geçmişte attığımız bazı adımlar onu şekillendiriyor ama gene de henüz burada değil. Biz ne düşünürsek onun hakkında, o da o olacak. Kendi iyiliğimiz için, çekim yasasını lehimize kullanmak için, hakkında iyi ve güzel şeyler düşünmek gerekiyor.

Peki, diyelim ki geçmiş ve gelecek hakkında iyi ve güzel düşünmeyi başardık.

Ya bugün? Bugün hakkında nasıl başaracağız iyi ve güzel düşünmeyi?

Kabul ederek…

Her ne ise o değiştirmek istediğimiz şey, onu olduğu gibi kabul ederek.

Olduğu gibi severek…

Ne kadar kötü de olsa durum, hakkında iyi, güzel ve avantajlı noktalar bulup, şükrederek…

İşte bu çekim yasasının bizlere açabileceği, bolluk, mutluluk kapısının “olmazsa olmaz” anahtarı.

Her ne olursa olsun içinde bulunduğumuz durum, onu kabul etmek, sevmek ve şükretmek…

İşte çekim yasasının anahtarı.

Sen de bol bol kullan bu anahtarı.


alıntı
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

Hayat Bir Aynadır




Hayat bir aynadır. Siz ona gülümserseniz, o da size gülümser.

Yaşamını iyileştirmek isteyen herkes ilk önce olumlu düşünmeyi öğrenmelidir. Çünkü, düşünceler inançları, inançlar davranışları, davranışlar da çevre ile etkileşimi belirler.

Zihni sağlıklı olanların, bedenleri de daha sağlıklı olur. Dolayısıyla, olumlu düşünce hayatın kalitesini ve süresini de artırır.

Olumlu düşünce yeteneği öğrenilebilecek bir yetenektir. Bu yeteneği geliştirmek için başkalarının deneyimlerinden faydalanmak etkili bir ilk adım olur. Dolayısıyla, çevredeki iyimser insanları belirleyip, onları örnek almak olumlu düşünce yeteneğini geliştirmeye yardımcı olur.

Olumlu düşünme yeteneğini kazanmak için insan öncelikle kendisiyle barışık olmalıdır. Bunun için düşüncenin, söylemlerin ve eylemlerin tutarlı olması gereğini hiç unutmamalıyız. Bu tutarlılık gösterilmediğinde hem toplumun güveni yitirilir, hem de insanın iç huzuru zedelenir.

En acımasız kritiği insanlar çoğu zaman kendileri yaparlar. Hatasız kul olmaz. Yapılan hataları eleştirmek yerine, kendini geliştirme fırsatı olarak görmek daha yapıcı sonuçlar verir. Olumlu düşünmek, hataları reddetmek değil, onları birer iyileştirme fırsatı olarak görmek demektir. Olumlu düşünmek, hataların bir daha ki sefer nasıl önlenebileceğini düşünmek ve bunun için plan yapmaktır.
Olumlu düşünebilmek için cümlelerinizden olumsuz kelimeleri silmeye çalışın. Bu yaklaşım, her olayın olumlu yönlerini görebilme yeteneğini
geliştirmeye de yardımcı olur. Çünkü kelimeler, düşünceyi ve inançları tetikler.
Olumlu düşüncenin temelinde sevgi yatar. Olumlu düşünebilmek için insanları sevmek, onlara birşeyler kazandırabilmenin heyecanını yaşamak gerekir. Kendini iyi hissetmenin yolu, içten bir duyguyla başkalarına yardım edebilmektir.

Hayatta iki değer var ki, paylaştıkça artıyor: sevgi ve bilgi. Sevgisini ve bilgisini paylaşan insanlar en büyük zenginliğe kavuşan insanlardır.
Hayatta mutluluk olumlu düşünce ile başlar, olumlu söylem ve eylemlerle gelişir, paylaşılan sevgi ve bilgiyle doruğa erişir.


alıntı
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

BAŞARIYI ENGELLEYEN ZEHİRLİ SÖZLER






Başarıyı engelleyen sözler saymakla bitmez. Bazıları virüs gibi bulaşıcıdır. Kırıcı sözlerle ruhlarda onulmaz yaralar açabilir ve insanların özgüvenini zedeler. Zehir gibi acı sözlerin kullanımı, en coşkulu ortamlarda bile havanın buz kesmesine yol açar. İletişimi bozan sözlerse kin tohumları saçar.

Sevgi sözlerini kullanmakta olağanüstü cimri davranırken, Başarıyı engelleyen sözleri her fırsatta kullanırız. Bu sözler, aile mutluluğunu ve ülke huzurunu bozar. Ailede, şirkette, toplumda şiddet tohumları eker. Kişilik ve özgüveni mermi gibi sözlerle yaralananlar güçten düşer, Başarıda zorlanırlar.

Dar Görüşlü Sözler:

-> Sen adam olmazsın! Bunu diyen önce kendisiyle yüzleşmek, kendisinin ne ölçüde adam veya insan olduğunu sorgulamak zorundadır.

-> Senin aklın ermez! Sana mı kaldı? Bu sözler küçüklerin ve gençlerin araştırma ve iş yapma azimlerini daha işin başında yok eder.

-> Boyundan büyük işlere kalkışma! Bu azarla ikide bir paylanan kişilerin kırılan cesaretleri kabuklarına çekilmelerine yol açar.

-> Senden başka ne beklenir ki? Sen kim, başarmak kim? Bu sözlerde küçümseme ve hor görme vardır, yeni filizlenen başarı girişimlerini hoyratça kırar.

-> Bu fikri de nereden buldun? Beynini terletip yeni fikir veya çözüm üretenlere önce böyle sitem edilir.

-> Bunu hiç deneyen olmuş mu? Bu soruyla yenilikçi kişiden ikna edici örnekler bulması istenir.

-> Düşünce iyi ama pratik değil! Dar görüşlü kişiler bu söle teklif edilen yeniliği daha anlamadan hemen ''Hayalci!'' etiketini yapıştırırlar
-> Bizim için çok erken! Mevcut bozuk düzeni sürdürmekten yana olanlar bu itirazla değişim teklifini gündemden düşürmeye çalışırlar.

-> Eski köye yeni adet getirme! Bu uyarıyla yeniliği savunan sert şekilde azarlanır.

-> Bakalım başarabilecek mi? Eskinin taraftarı bu şüphe uyadıran sözle yeni fikirleri hayata geçirenleri devamlı gözetler. İpteki cambaza ''Ne zaman düşecek?'' diye bakarcasına, aksiliklerin yenilikçi kişiyi ne zaman sendeleteceği ve yere sereceği kıskanç bir merakla izlenir. Getirdiği yenilik Başarılı olanlarsa insafsız eleştirilerle yıpratılır. Övgü bekleyen yenilikçiye yöneltilen tepkiler onu anasından doğduğuna pişman edecek kadar serttir.

Tembellik Bahaneleri:

Problemleri algılayanlar ama çözüm için kendilerine yormak istemeyenler, koltuklarına gömüldüklerinde şu bahaneler ile kendilerini avunurlar:

-> Bırakmazlar! Bu sözü bir işi deneyecek enerjiyi kendinde bulamayanlar peşin olarak kullanır.

-> Zamanım yok! Tembelliğine bahane arayan haftanın 7 gününün, günün 24 saatinin 2-3 saatlik bir başarı çabasına yetmeyeceğini savunur.

-> Nereden başlasam bilmem ki? Siz bir kere ilk adımı attığınızda çözümler çorap söküğü gibi arka arkaya gelir. Yeter ki başlayın!

-> Artık çok geç! Bir işi başarmak için hiçbir zaman geç değildir. Her zaman ve her şartta yapılacak birşey mutlaka vardır.

-> Bana kalsa çoktan yapardım! Bu bahaneyi bırakıp bir an önce harekete geçin. Elinizi tutan mı var?

-> Ben tek başıma ne yapabilirim ki? Bu cümleyi bir aksaklığı gören ama düzeltmek için parmağını taşın altına sokmayanlar kullanır. Siz ataletinize böyle kılıf aramayı bir tarafa bırakıp birşeyler yapıtğınızda başkaları da peşinizden gelebilir.
Çaresizlik Batağındakiler

Eski Başarısız girişimler bazen insanı çaresizliğe sürükler, oluşan atalet yüzünden zamanla kişi daha derinlere batar:

-> Ne yapsam boş! Neye yarar ki? Kendinizi mücadeleden uzak tuttuğunuzda, sorunlar daha da büyüyerek üstünüze gelir. Yapılan her işin çözüme az veya çok bir katkısı vardır. Hiçbir şey boşa gitmez.

-> Bu işte bir bit yeniği var! Bu düşünceyle uzak durduğunuz bir konuyu yakından incelediğinizde riskler ve fırsatlar somutlaşır ve daha akılcı kararlar alabilirsiniz.

-> Bu işin sonu yok! Böyle dedirtecek kadar kötü giden işler, bir yol ayrımından sonra birden düzelebilir.

-> Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete! Bazen olayların akışı ve dünyanın gidişi karşısında böyle diyecek ölçüde çaresiz kalabilirsiniz. Ancak düşündükçe, tartıştıkça, okudukça çaresizlikten ve hayata seyirci kalmaktan kurtulursunuz.

İletişimdeki Parazitler

-> Anladın mı? Konuşma sırasında muhataba böyle demek onun kavrayışını küçümsemek anlamı taşır.''Anlatabildim mi?'' diye sormak daha iyidir.

-> Sen zaten hep böylesin! Diyalog sürerken bu çıkış geçmişteki bir kuyruk acısının belirtisidir, sağlıklı iletişimi anında koparır.

-> Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Kişiliği, fikirleri zayıf kişi en ufak tartışmada bu soruyu makamını, muhatabı ezmede kullanır.

-> Sen kim oluyorsun ki? Bu sözden medet uman büyük bir hatalı davranış içindedir.

-> Paran kadar konuş! Zenginliğinin sahta gururunu öne çıkar.

-> Sen gelirken ben gidiyordum! Nüfus cüzdanının eski olmasının sahte gururu öne çıkar.

-> Ben demiştim! Karamsar kehanetler yapmayı huy edinen, çözüm çabalarına katkıda bulunmadan işlerin kötüye gitmesini sinsice bekler. En büyük zevki felaket anında bu sözü söyleyip övünmektir.


alıntı
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

Bağışlamak Ve Kendini Sevmek





İnsanin kendinden kendine Ol’An ve istisnasiz her hucresinde ve boyutunda farkinda Ol’dugu Bir sinavdir.
Ve sinavin konusu Sevgidir.
Sevgi; kendini ne kadar sevdiginin hissedisidir.
“Kendini” bulmak icin veya bilmek icin veya gercek kılmak icin neleri; kendinden baska birakabileceginin liyakatidir.
Liyakat; insanin sadece ve sadece “kendisi” Ol’dugunda gecebilecegi veya asabilecegi Bir bilinc esigi Ol’dugundan; neredeyse kilictan keskin koprulerden, igne deliklerinden ve de atom alti kuantum alanindan; yani yoktan “Kendini” yeniden var etmektir. Bu ancak ve ancak bir insanin kendisi icin yapabilecegi ve liyakati insan bedeninde gorulup hissedilerek onayi verilebilecek bir haldir.

Bu Bilinc Esigini asabilmek icin orada durup kendisine Ol’An; sadakatini; vefasini; yerine getirmesi gerekir. Sadakatin yerine getirilisi; kendisini bagislamasidir.

Bagislamak; surekli aci ve kederi deneyimleyecegi durumlari yarattigi ve duygu besini olarak bu duygulara kendisini bagimli hale getirdigi icin, bagimliliklarindan, korkularinda ve nice sefil ve caresiz durumlari ureten duygularindan vazgecemedigi icin; oncelikle kendisini suclamayi birakarak ozgur kilmasidir.
Bagislamak; tum bu acilari yasarken; “Kendisini” sevgiden, asktan, iyilikten, guzellikten uzak tutugu icin ve yasanmayan yillar ve An’lar icin hayiflanmaktan vazgecmesidir.
Ve bagislamak; sefkatle varilabilen bir -kavrayis- Ol’dugundan; hissedislerin esliginde gerceklesebilendir.
Ve tum hucrelerimizde yankilanan ve titresen kendimize sefkatin ve bagislamanin verdigi “Anlayistan”; “Kendinin Sevgisi” icimizdeki karanligin ufkundan aydinlanmaya baslar.
Ve gercekten O An’da HER YER Aydinlanir.

Ve insan ilk defa “Kendini” O’nun gozleriyle birlikte gorur.
Ve basitce kendini sever.

Ve Aydinlanmayla; Insanin kendine Ol’An borcu odenir.
Kendine borcunu odemek; insanin; “Kendisini Sevmesidir”.
Bu An’dan sonra yol gercek anlamda yeniden baslar. Fakat bu sefer niteligi degisir. Ve yasamin ta kendisi Ol’ur. Yol siz Ol’ursunuz.

Kendini sevmek; kendine sefkat duyarak her An’da kendini kendinde bagislayarak; diledigin gibi yasamak ve Ol’mak icin kendine izin vermek ve ne isen O Ol’maya gayret etmektir. Kendine dunya veya ahret mali mulku sani payesi unvani mekani zamani ve bilgisi icin ihanet icinde olmamaktir. Yureginde yasamak istediklerinden vazgecmemektir.

Insan kendisini bagislayip bagislamadigini sevip sevmedigini bilir.
Insan kendisini bagislamadan ve sevmeden kendisi olamaz.
Ol’dum diyorsa da “kendisi” degil baska bir seydir ya da “kimliktir”. Ama kendisi degildir.
Ve insan kendisini sevmeden, bir digeri sandigi baska kendisin de sevemez.
Sevdim diyorsa da illuzyondur.
Insan kendisini sevdikten sonra Sevgiyi ve Aski yasayabilir ve yasanmasina vesile olabilir.

“Aski ve Sevgiyi” kendinde bilmeyen; nereden bilebilir ki bir baskasini sevmeyi.
Ve nasil bakabilir ki bir digerinin yuregine temiz bir ayna gibi.
Ve nereden bilebilir ki bir ayna Ol’dugunu bilmiyorsa eger sevmeyi.

Insanlik Ol’arak Hep Bir’likte geldigimiz Bilincin Degisim Esiginde; lutfen
O kadar kendinize sefkat Ol’unuz ki kendinizi her sey icin bagislayiniz ve
“Kendinizi” seviniz.
Hic kimsenin sizi bu dunyada sevmedigi kadar seviniz.

O kadar seviniz ki illuzyonlar dagilsin yureginizden, prangalar sokulsun ayaklarinizdan, kelepceler dussun ellerinizden.
Cunku; illuzyondan bosalan yere tum hasmetiyle gercek “Siz” dolacaksiniz.

Kendinizi sevmeye basladiginizda ilk kez gercekten dunyayi da gormeye baslarsiniz. Ayni sekilde Dunyada gercekten “sizi” gormeye baslar ve gizemlerini size gosterir, armaganlarini sevgiyle sunar.
Daha once gostermemesinin nedeni; kendini sevmeyene her seyin ortulu olmasindandir..
Ortulu olmasi varligin “kendini” bilmemesidir.
Ortulu olmak ayni zamanda kendini bilmemenin cehenneminde ve azabinda olmaktir. Kendini bilmemek ruhun gozleri ile kendini gorememektir. Ruhun “Gorusu” ve Gozleri sevgidir. Sevgiyle gorebilir.
Sevgi yoksa her seyi “”Ol’dugu gibi “Goruste”” yoktur.
Ol’Ani Ol’dugu gibi gormek sirlari da gormek demektir.
Bu nedenle sevgi onemlidir.
Bu dunyada hep ertelenen, geriye birakilan ihmal edilen onem atfedilmeyen “Sevgi” aslinda tum Alemlerin pesinde kosturdugu ve bu dunyada gercek Ol’masi icin bir insan Ol’arak bizlerin onunde ve huzurunda el pence divan durarak hatirlayisimiza vesile olmaya hizmet ettikleri ve hatirlayisimizla ortaya cikacak olan sevgi O’nun Mucevheri’dir. Degil Cennetlerin, her Alemin “Anahtaridir”.

Kendimizin disinda; hala sevgi, saygi, onaylama, onaylanma, alkis otorite, guru, bilge, bilgi, kurtarici, mesaj, melek, kanit, ispat, isaret, titresim, yol ariyorsak ve arayisimizi bitirmediysek bu kendimizi sevmedigimizin,
ortulerin kalkmadiginin da delaletidir.
Hep baskalarindan hesap sormaya ve her seyin “Nedenini” kendisinden baska her seyden bellemis bir toplumsal bilincten “Kendimizin Sorumlulugunu” alarak kendi kendimize liyakatimiz vererek “Evrensel Insan” Ol’maya niyet ettik.
Kendi gobek bagimiz kendimiz kesecegiz.
Bundan sonra “Nedenimiz” kendimiz Ol’acagiz.
Cunku biz kendisini unutmus “kendisiyiz”.
Bilir de fiziksel alemlere cikis yaparsak ne ala bilmezde sonsuzlukta yine kendimiz Ol’An sonsuzluga dagilirsak oda pekaladir. Secim meselesidir.

Biz O’nun eonlar suren sonsuz zamanlarda, saheseri uzerinde calisan bir usta gibi An be An sevgisiyle askiyla ortaya cikardigi bin bir turlu guzellikte bezedigi ve tum var olusu bizin gozlerimizden, bizim yuregimizden, bizimle birlikte seyreyleyebilecegi “Yaradilisiyiz”.
Yarattigiyiz.
Bu anlamda ve manada biz her “Sey”iz.

Biz kendimizi seversek; Gonul Dergahi’na girebilirsek ve perdeleri kaldirabilirsek “Varolus”; kendini -Yaradilista-; simdiye kadar hic olmadigi gibi seyre dalacak.
Sirlarin sirri acilacak.
Her yerlere Ask sacilacak
Sevgi yansiyacak.

Eger biz; yurudugumuz Yol’dan sonra hala sevgide nesede cosku da kisaca Var Ol’usun sevincinde degilsek; her gun bekleyisimiz ve arayisimiz buyuyorsa bir An icin durup, kendimize sormamiz hayrimizadir.
Tum bu yasadiklarimin icinde Ask ve sevgi nerede?
Yasananlarin icinde Ask, sevgi, nese yok ise; inanin An’lar bosunadir. Yasanmamistir.
Ne Siz, ne An, ne O; gercek Ol’mamistir.

Biz sevginin ne oldugunu bilenleriz. Cunku arayanlariz.
Yasantimizda artik “Sevgi” Ol’mayanlara hayir dedigimiz zaman; sevgi bizim icimizde isimaya baslar ve bizim icin sevginin bir sure icimizde pirildamasina ve Ruhumuzu kamastirmasina izin verdigimizde ve bu izin veriste bir muddet durabildigimizde artik hicbir sey eskisi gibi olamaz.
Illuzyon dagilir.
Ve dagilan illuzyonun yerine “kendimiz” Ol’An sevgi tamamen dolar.
Dolan sevgi bir sure sonra tasar ve sevginin ve askin yansimasi tum evrenlere yansir ve Evrenleri ve Alemleri de asar.
Askin Ol’uruz.

Arayanlar olarak her seferde hatirlayacagimiza soz verdigimiz; “Kendinin” sevgisidir.
Ve ilk “Nedendir”.
Ve Neden; sadece ve sadece Insanin; “Kendisidir”.
Savasa cehalete zulme
Ve zihnine dolanan sefillige
Ve insanin Gaflet uykusuna
Ragmen…
Kalabaliklarin karanligi
Eriyebiliyorsa yureginin kuytularinda…..
Ve Sessizce Yuruyebiliyorsan “Kendine”
Ve “Nedenin”
Sadece ve sadece SEVGIYSE
Bekledigin
Ve ozledigin
Ve “Nedenin”
Ebedi Safaklarda isiyan
“Sensin”

Sen
Iste o zaman “BEN’sin.


Nilgun Nart

DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

Dost Dediğin



Seni sen olduğun için, kayıtsız şartsız sevendir.
Yüreğinin sesini, hüznünü, sevincini uzaklarda bile hissedip dinleyendir.
Her şartta, her durumda sen çağırmadan bile yanında olduğunu hissettirip
değer verendir.


Sabun köpüğü gibi sönüp gitmez, zor zamanlarda bile yanındadır.
Sözünün arkasındadır, dert ortağındır.
Bilirsin ki yüreği menfaatsiz, herzaman samimi, Hayatının her önemli anında,
hemen hemen her diliminde vardır.


Dost acı da olsa gerçekleri söyler ve uçup gitmez seni bırakıp yalnız, çaresiz.
Gün gelir; Sanki sihirli sopa olur, seni bir dokunuşla belkide zirveye taşır, ferahlığa kavuşturur.



Sözünün eri, güvenilirliği tartışılmaz
Her daim gerçek duygu ve sevgisini karşılıksız sunar.
Bilirsin beraber çıkılan, başkoyulan yoldan caymaz.
Hayatına girdimi ondan vazgeçmek çok da kolay olmaz....


Sevgili dost,
eğer
yeryüzündeki
bütün
elleri
bir
masanın
üzerine
koysalar,
ELİNİ
bulabilirdim
onların
içinden...


alıntı
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

Mutlu hisler daha çok mutlu durumları çeker




Bizler enerjiyiz. Her şey enerjidir. HER ŞEY!..
Kendinizi bedeninizle tanımlamayın. O evrendeki her şeye bağlı olan sonsuz bir varlıktır.
Düşünceleriniz sizin için değerli mi? Eğer değilse - ŞİMDİ onları değiştirmenin zamanıdır. Tam şimdi bulunduğunuz yerden başlayabilirsiniz. Bu andan ve dikkatinizi verdiğiniz şeyden
daha önemli bir şey yoktur.
Baskın olan düşüncelerinizi çekersiniz.
İçsel sevinç ve huzur hissini duyumsayın, sonra tüm dışsal şeyler ortaya çıkar.

Kendinize, başkalarının size davranmasını istediğiniz gibi davranın, kendinizi Sevin, sevilirsiniz.

kendi sağlığınız için evrene teşekkür edin. Gülün. Stressiz mutluluk sizi sağlıklı tutar. Bağışıklık sisteminiz kendisini iyileştirir.

Her zaman hastalıktan söz edenler hasta olurlar, her zaman bolluktan söz edenler bolluk içinde olurlar.
İçine zihnin girmediği bir evrene sahip olamazsınız.
Düşüncelerinizi dikkatle seçin; siz yaşamınızın şaheseri, başyapıtısınız.
Düşünceleriniz, hislerinize neden olur.
Duygularımızın arkasındaki tüm "nedenleri" karmakarışık etmeye gereksinimimiz yok. İki kategori var, iyi hisler ve kötü hisler.
İyi hisler getiren düşünceler doğru yolda olduğunuz anlamına gelir. Kötü hisler getiren düşünceler doğru yolda olmadığınız anlamına gelir.

Düşündüğünüz şey her ne olursa olsun, gerçekleşme sürecinde olanın mükemmel bir yansımasıdır.

HİSSETTİĞİNİZ şeyi tam olarak elde edersiniz.

Mutlu hisler daha çok mutlu durumları çeker.
Farklı daha iyi bir bakış açısı vasıtası ile, farklı bir yaklaşım bulmalısınız.
Arzu ettiğiniz şeyi hissetmekle (orda olmasa bile) başlayabilirsiniz. Evren şarkınızın doğasına karşılık verecektir.





alıntı
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

İşte beynimizi durduran 10 fren!



Vücudumuzu yöneten beynin, bazı baskılarla görevini yapamaz hale geldiği biliniyor. Yapılan bir araştırmada beynin düşünce ve tasarım yeteneğini en çok korku ve stresin engellediği belirlenmiş. Beynin pırıltısını önleyen 10 unsur ise şöyle;

Korku: Düşünceleri felce uğratıyor ve sağlıklı düşünmeyi engelliyor. Bu durumda kesin olarak korkunuzun kaynağını bulmanız gerekiyor.

Stres: Beyni en fazla durduran stres, fazla yüklenme anlamına geliyor. Çözüm: Görev dağılımı yapın, reddetmeyi öğrenin ve çok vaatte bulunmayı terkedin. En önemlisi de kalbinizi takviye edip, huzura kavuşturun. Bunu nasıl yapacağınızı biliyorsunuz.

Telaş: Yeteri kadar zaman olmadığını düşünüyorsanız, birinci derece önemli ile ikinci derece önemli ayırımı yapın.

Kurallar : Düşünmenizi engelleyen ilkelerinizi gözden geçirin ve kontrol edin.

Rutin olmak: Tek düze giden haya-tınızda değişik uğraşılar bulun. Yeni şeyler keşfetmeye açık olun. Malum, rutin dışına çıkmak moda.

Dikkat: Yeni şeyler keşfetmek ve tasarlamak için dikkat şart. Ancak çokça dikkatinizi çeken ve sizi rahatsız eden şeyi ortadan kaldırın. (Amman yanlış anlaşılmasın; yok edin değil, gözünüzden uzak tutun.)

Zaman baskısı: Yapacaklarınızı planlayın ancak ertelemeyin. Planınızı şartlara göre güncelleştirin.

Şüphe: Beyninizi kemiren bu hastalıktan kendinize güven duymakla sıyrılabilirsiniz. Kendinize güveninizi bir şeyi başarmak ve sonuca erdirmekle kazanabilirsiniz.

İsteksizlik: Yaptığınız şeyden hoşlanmıyorsanız, sevebileceğiniz yeni hedefler arayın. Hedef sözünü de çekip uzatmayın. Yani yeni işler, yeni amaçlar
Kararsızlık: Kararsızlığın ilacı; bilgisine ve tecrübesine güvendiğiniz insanlarla danışarak alacağınız kararlardır


alıntı

DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

Acı Beden





Çoğu insan, geçmişte kalan fakat hala yüzleşemediği birçok olay için, acı çeker. Olay geçmişte gerçekleşmesine rağmen, bize verdiği acı bu gün bile tazeliğini korur. Tamamen yüzleşemediğimiz, korkup karanlıklara ittiğimiz, kabullenmediğimiz, serbest bırakmadığımız birçok olumsuz duygu ve hatıra bir araya gelerek hayatımızı cehenneme çevirir. Çocukluk, ergenlik, yetişkinlik dönemlerine yaşadığımız olaylar içimizde bir tortu bırakır. Bu tortular ise gün geçtikçe ağırlaşır ve taşınmaz hale gelir. Hatta biz büyüdükçe, taşıdığımız acıda büyür.

İçimizdeki acı, bizden beslenir, bedenimizden beslenir. Var olması için de mutsuzluğa ihtiyaç duyar. Bu demek oluyor ki, içimizde sürekli mutsuzluk ve duygusuzluk arayan bir şey var... Eğer ona teslim olursak, acı bağımlısı olacağız. Etrafta kendini acınacak halde hisseden ve acı bağımlısı olup hayata küsen birçok insan var...

Olumlu duygular bize pozitif enerji verir. Olumlu duygular içindeyken adeta evrendeki enerjiyi emdiğimizi hissederiz. Peki, olumsuz duygular? Olumsuz duygular bize sadece acı getirir. Bu acı, bedenimizdeki enerjiyi emer. Omuzlarımız düşer, sessizleşiriz. Bir köşeye çekilip etrafı izleriz. Sanki bu hayat bizim değil de misafirliğe gelmiş gibi davranırız. Olumsuz duygular, bizi endişelendirir. Bu duygu referansları bize öfke verici ve endişe verici anıları hatırlatır. Sonra kendi kendimize “ben ne kadar şanssızım. Her şey beni bulur. Şu hayta yüzüm gülmedi” türünde olumsuz telkinler vermeye başlarız.

Bu olumsuz düşünceler, freni patlamış bir kamyon gibi hızla çarpar bize. Birbiri ardına akar içimize. Eğer içimizdeki bu sese ve olumsuz duygulara bir dur demezsek, birkaç saat belki birkaç gün içinde bulunduğumuz durum değişmeyecektir. Stres ruhumuzu etkilediği gibi, bedenimizi de etkiler. Önce düşünmekten başımız ağrır. Sonra midemiz yanmaya başlar. Sonra bir bakarsınız koskoca dünya dar geliyor size. Böyle olmasının sebebi, içinizde bir yerlerde acıdan hoşlanan ve acı çektikçe büyüyen bir şeyin var olmasıdır.

Bağımlılıkların birçoğu, acının tüm bedeni ele geçirmesi ile gerçekleşir. Beden artık “ACIBEDEN” halini alır. Acı beden etrafa mutsuzluk saçar, önemsiz meseleleri abartır. Bazı insanlar, içlerinde bitmek bilmeyen bir nefret taşırlar. Eski bir arkadaşa karşı, eski eşine karşı ya da ortağına karşı bitmek bilmeyen bir nefret taşırlar. Bu gün haberleri izlediğinizde başından sonuna kadar olumsuz duygu sattığını görürsünüz. Televizyonlarda, en çok izlenen film ve diziler acı ve üzüntü konularını işleyenlerdir. O halde sormadan edemeyeceğim! Bizler acıdan zevk alır hale mi geldik?

Acı bedenden nasıl kurtuluruz? Öncelikle şimdide kalmayı, farkındalığı keşfetmemiz gerekir. Ne bana acı veriyor? Bundan nasıl kurtulurum? Nasıl barışırım? Nasıl çözerim? Geçmişle barışmadan, geçmişi affetmeden acıdan kurtulmamız mümkün değil. Güzel düşünceler, güzel duyguları kendine çeker. Kötü düşünceler ise karanlığı bize çeker.

Acı bizden kaynaklanıyor. Sadece farkına varmamız gerek. Dalgın bir hale büründüğünüzde, içinize kapandığınızda farkına varın. Acı ve olumsuz duyguların saldırısı başlıyor demektir. Bu akut durumdan kurtulmak bizim elimizde. Elimizde sadece şimdiki zaman var. Geçmiş, zaten geçti. Gelecek ise bir düşten ibaret. Tek servetim şu an. Kaybetmek istemiyorum. Geçmişin tozları ile elimdeki tek gerçek olan “AN” ı kaybetmek istemiyorum. Geçmişle barışıyorum. Gelecek için düş kuruyorum. Kendimi affediyorum. Acı bedenimi gömüyorum, yeniden doğuyorum...

Acı beden aşırı tepkilidir. Üzgün, kırgın, öfkeli olmak için bir sebep bulur kendine. Ayrıntılara takılır, geçmişe takılır, önceye takılır. Kısacası acı beden her şeye takılır. Bizim görmezden geldiğimiz ufak tefek şeyler, acı beden için çok önemli gerçeklerdir. Şu bir gerçek ki, problemli insanlar, kendi enerjilerini tükettikleri gibi, çevrelerindeki insanlarında enerjilerini ciddi biçimde azaltırlar. Örneğin bir arkadaş grubu ile kamp yapmaya gittiğinizi varsayalım. İçinizden biri sürekli şikayet ediyor. Çok yoruldum. Çok üşüdüm. Çok acıktım. Herkes aynı şartlarda olmasına rağmen, acı ile ayrılamayan bir dostunuz her şeyden şikayet ediyor. Böylece tüm grubun motivasyonu bozuluyor. İkinci defa bir gezi yapmak istediğinizde bu arkadaşa haber vermezsiniz. Çünkü sürekli çatışma halinde ve bir huzursuzluk denizinde yüzüyor.

Kendini tanıyan insan, gerçekle yüzleşir. Kendini tanıyan insan, her şeyin farkındadır. Unutmayın, ne zaman şikayet etmeye başlasak, kendimizi şanssız hissetsek, olumsuz duyguların esiri olsak, endişelere kapılsak acı beden bizi ele geçirir. İşte tam o anda, farkına varın. Elinizdeki tek şeyin, tek varlığınızın şu an olduğunu unutmayın. Şu anı kendinize ve çevrenize zehir etmeyin... Tekrar tekrar geçmişi yaşamayın, o acıları sırtınızda taşımayın. Bilinçsizlik acı getirir. Farkındalık ile şu ana geri dönün.


DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

Yolu sakinlikle buluruz. Sakinlik pasiflik değildir




En Cesur sporları yapan, rekor kırmak ya da bir şeyi başarmak için akıl almaz şeyleri yapan insanları televizyonda ya da canlı olarak izlerken biz nefeslerimizi tutarız. Ama onların son derece sakin olduklarını görürüz.
Cesaret içimizde heyecan yaratır ama davranışlarımızda sakin olmayı gerektirir.
Yolu sakinlikle buluruz. Sakinlik pasiflik değildir. Cesaret zaten pasifliğin olduğu yerde bulunamaz. Çoğu zaman cesur adımlar, sakin sabrı gerektiren anları içerir.
Sakinlikte enerji vardır. Gerektiğinde durup bekleme hali hamilelik gibidir. Bu beklemenin (Sabır)
İçinde yeni bir şeyin gelişip büyüdüğünün sezgisi vardır. Sabırda bir şeylere “ katlanma durumu” yoktur. Mucize beklentisi yoktur. Bir şeylere takılıp kalmak hali yoktur. Sakinlik, elinden gelen herşeyi yaptıktan sonra her şeyin kendi akışı içinde olacağını bilme duygusudur.
Karmaşanın ortasında sakin olabilmek ile bir şeyde takılıp kalmak arasında ki fark nedir?

SAKİNLİK İLE PASİFLİK ARASINDAKİ FARK?

SAKİNLİK PASİFLİK
Enerji Akar Enerji Tıkanır
Odaklanma Vardır Dağılma Vardır
Rahatlama hissi yaratır Daralma Hissi Yaratır
Olana Katılımcıdır Olana Seyircidir
Olanı Kabul Eder Olanı Yadsır
Harekete geçmeye hazırdır. Tutulmuştur
Çözüm Odaklıdır Korku Odaklıdır

Hem Cesaretin heyecanını , hem de sakinliği yüreğinde aynı anda taşımak, gündoğumu ile batımı arasında yaşamak gibidir; İkisinin de güzelliğini bilerek.
İkisini uzlaştırmayı ve dengelemeyi bildiğimizde zıtlar birbirini güçlendirir ve huzur içinde birlikte olur.

Nil Gün



DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

Sözlerimize Dikkat Edelim








Sözlerimiz çok güçlü.

Sözlerimizle hayatımızı şekillendiriyoruz.

Geçen gün markette kasada beklerken, iki kişinin sohbetine kulak misafiri oldum.

Gördükleri harikulade bir araba hakkında konuşuyorlardı.

Birden birisinin diğerine, “Yaa, 40 yıl didinsek, böyle bir arabaya asla sahip olamayız.” dediğini başımdan aşağı kaynar sular dökülerek duydum.

Dönüp, bu kişiye “Söyleme şu sözleri yaa!!!” dememek için kendimi zor tuttum.

İşte çekim yasası öğretmeni olmanın bazı zararları.

Sözlerinin, kararlarının, inançlarının hayatlarını şekillendirdiğini pek çok insan maalesef bilmeden, bu şekilde cahil cahil konuşuyorlar ve cahil cahil yaşıyorlar.

Aynı bizim bir zamanlar yaşadığımız gibi.

“Yaa, 40 yıl didinsek, böyle bir arabaya asla sahip olamayız.”

Bu şekilde konuşmak bizim gibi çekim yasasını bilen, anlayan kişilere artık yasak.

Dileklerimize TEZ zamanda kavuşmak istiyorsak, sözlerimize dikkat etmeyi öğrenmemiz gerekiyor.

Nasıl mı dikkat edeceğiz?

1 – “Asla” “Hep” “Hiç” “Her zaman” türünden sözlerimize dikkat edip, bunların dileklerimizle uyumlu olup olmadığına, onlarla çelişip çelişmediğine bakalım.

Bunları hep, dileklerimizle uyumlu olacak ve onlarla çelişmeyecek şekillerde kullanalım.

Örnek:

“40 yıl didinsek, böyle bir arabaya asla sahip olamayız.” değil de, “Ne güzel arabaydı. Allah’ın izni ve yardımıyla bizim de olur inşallah.” (veya olabilir, olsun, olmasını dilerim,vb.) şeklinde konuşalım ve buna yürekten inanalım.

2– “Hastayım” “İyi değilim” “Kötüyüm.” ve benzeri söz ve inançlarla hastalıkları daha da fazla çekmeyelim.

Hayatta belki de üzerimizde en etkili olan sözlerimiz, “………..yım.” şeklinde söylediğimiz sözler oluyor.

Allah’ın bize verdiği bu gücü, bu son derece etkili aracı doğru kullanalım.

3– “Nefret” kelimesini sözlüğümüzden çıkartalım.

Sevgi, şükür, affetme, af dileme sözlüğümüzdeki en temel kelimeler olsun.

4– Bol bol “harika” “harikulade” “fevkalade” “mükemmel” “çok güzel” “çok sevindim.” “çok mutlu oldum” şeklinde beğeni, mutluluk, şükür ifade eden sözler söyleyelim.


5 – Ağzımızı açıp gözümüzü yummayalım. Sözlerimizi bilerek sarfedelim. Kalbimizden konuşalım.

Ve kalbimizde hep sevgi, anlayış, şükür, af dileme, affetme olmasına dikkat edelim.


Sözlerimize Dikkat Edelim

alıntı
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

İçindeki Yaralı Çocuğa Mektup…






Yaralı yavrucak,

Başından aşağı, sonsuz bir sevgi döküyorum sana, iliklerine kadar hisset.

Sımsıcak, yumuşacık, pırıl pırıl, ışıl ışıl…

Ulaşsın bu sevgi her bir hücrene teker teker…

Hissettin mi?

Yaz yağmuru kadar ılık…

Bahar yağmuru kadar taze…

Sonbahar yağmuru kadar yoğun…

Kış yağmuru kadar karları çabucak eritiveren…

Anlayış ve Sevgi yağmuru bu.

Kabul et sen de bu yağmuru.

Yaz-kış, yeşil kalmayı başaran o çam ağaçları gibi…


Yağmuru güzel bir kabulle kabul et sende…

Hiç gördün mü?

Hiç baktın mı yağmurda çam ağacına?

Yağmur ancak bu kadar güzel kabul edilebilir…

Ancak bu kadar güzel taşınabilir.

Sen de soldurma rengini, kabul et ve taşı bu sevgi yağmurunu…

Sıcakla kaynar arası suyla alınan bir duş gibi…

İçini ısıtsın…

Sıcacık…

Korkma soğuklardan, sevgisizliklerden!!!

Sen sevgi üzerine yaratılmışsın.

Yaratan öyle uygun görmüş.

Hiçbir acı, hiçbir yara söndüremez içindeki bu sevgiyi…



Gömsen de en derinlere incindiğini, bir gün gelir kabul edersin sen de:

Evet, incinmiştin.

Evet, yaralanmıştın.

Evet, yaran hala taze.

Ama, unutma…

Yapımızın özü sevgi, tüm yaraları iyileştirecek güçte.

Tek yapman gereken içindeki o bağlantıyı koparmamak.

Evet, acı var hayatta, yok diyemem sana…

Ama özündeki sevgi hepsinden daha güçlü.

Acıyı hissetmemek için kesersen bağlantıyı, o sevgiye olan bağlantın da kopacak.

Düşme bu tuzağa, kesme bağlantıyı…

Tam tersi, özüne olan o bağlantıyı güçlendir.

Eski acılar çıksa bile gömüldükleri yerlerden, problem değil.

İyileşmeleri için önce ortaya çıkmaları lazım.

Sen de bırak kendini bu anlayış ve sevgi yağmuruna ki acıları eritsin.

Seni tertemiz, sıcacık, sevgi dolu ortaya çıkar

alıntı
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

Pozitif Olmak İçin Altın Sorular ve Cevapları






- Yaşam neden pek çok kişi için gittikçe zorlaşıyor gibi görünmektedir?
Zengin toplumlar fiziksel olanakları geliştirmek için muazzam bir çaba göstermiş olmalarına karşın, zihinler ihmal edilmiştir. Artmakta olan endişe, bağımlılık, sinirlilik ve depresyon gibi olumsuz durumlara filizlenen arzular da eşlik etmektedir. Bu olumsuz tutum ve duygular bireylerin sağlığını bozduğu gibi, eylemlerimizdeki temel değerlerin kaybına neden olarak, çevreye ve topluma da zarar vermektedir. Çevremizdeki dünya ve birbirimizle daha az ilgilenir ve daha az işbirliği yapar durumdayız.

- Bunun için neler yapabiliriz?
İçimizde üzüntü veya boşluk hissettiğimizde, çözüm yerine problemin bir parçası haline geliriz. Çoğunlukla, başkalarını veya koşulları suçlayarak kendimizi rahatlatmaya çalışırız, fakat bu koşulları daha da kötü hale getirir. Bunun yerine, zihnimizi nasıl kuvvetlendireceğimizi öğrenmemiz gerekmektedir. Bunun anlamı zihni pozitiflikle doldurmaktır.

- Pozitiflik nedir?
Aynı elektrik enerjisinin bir pile doluşu gibi, zihinde birikebilen ve hepimizin aşina olduğu soyut, ruhsal bir nitelik, ya da enerji. Pozitif bir zihin yapısı kendisinde iyileşme sağlar ve bu enerji doğal olarak dışarı, başkalarına doğru akar.


- Pozitifliği ne tür düşünceler sağlar?
İnsanlığın aşina olduğu sevgi, huzur ve neşe gibi değerlerin, insan olmanın ne anlama geldiğini düşündüğümde, kendi içimdeki bir hakikat enerjisiyle bağlantı kurarim. Hepimizin içinde bir iyilik nüvesi vardır ve bu gücü talep edip çektiğimde, pozitif duygular doğal olarak ortaya çıkarlar.

- Pozitifliğimi nasıl koruyabilirim?

Kalbimden ve zihnimden endişe ve ıstırabı uzaklaştırmaya çalışarak. Bunları uzaklaştırmak, olumsuz duyguların herhangi bir fiziksel nesneye olan bağımlılıktan dolayı tetiklendiğini idrak etmeme yardım eder: bedenim, ilişkilerim, varlığım, veya etrafımdaki dünyanın koşulları vb. Eğer bu fiziksel kavramlardan, nesnelerden vs. her hangi birisi karmaşa durumunda olursa, ben de sıkıntıya maruz kalırım. Fakat derin bir sıkıntıya neden olan karmaşanın kendisi değil, benim bu nesnelere olan bağımlılığımdır. Olumsuz duyguları kalbimden ve zihnimden uzaklaştırırarak, içsel olarak özgür hale gelirsem, endişe ve ıstırap da biter.


- Zihnimin kontrolünü nasıl yeniden elde edebilirim?
Düşünce ve duygularımın içsel dünyasını gözlemlediğimde, koşullara ve olaylara yanıt vermek için, pozitif bir zihin yapısında kalmama yardımcı olacak yeni yollar geliştirebilirim. Örneğin, sağlığımın bozulması konusunda üzgün ve korkak bir hale gelmenin durumu sadece daha kötü bir hale getirdiğini, halbuki bir hastalık sürecinin bana yaşam trenininden bir süre için inme, dinlenme ve nasıl yaşamakta olduğuma bakma fırsatı verdiğini görebilirim. Böylece, eğer dürüstsem, tutum ve eylemlerimi geliştirme yollarını görebilirim. Bu idrak, taze bir umut ve mutluluk sağlar. İçeriye bakmaya devam ettiğim sürece, gerçekten bir seçeneğim olacaktır. Neden bana zarar veren endişeyi seçeyim? Neden beni yüceltecek olan, pozitif bir yaklaşımı seçmeyeyim?

- Bedenim rahatsızken nasıl endişelenmeyebilirim?
Zihin gücünün farkına vardığımda, bedende olup bitenlerden bir adım geriye çekilerek izlemeye başlayabilirim. Olan bitene kapılmak yerine, olanları izleyerek ne kadar daha fazla gözlemci hale gelebilirsem, zihin de o kadar özgürleşir. Bu benim zihnim, benim düşüncelerim ve benim duygularımdır ve beden hasta bile olsa, gene de mutluluk ve huzura ilişkin düşünce ve duygular yaratabilirim. Böylece, bu pozitif duygular bedene yardım eder, bu nedenle de çoğunlukla acı ve hastalık azalır, hatta yok olabilir.


- Bana kötü davranan birisine karşı nasıl iyi şeyler hissedebilirim?
Çoğu zaman, bir başkası hakkında kötü hissettiğimizde, onların da, kendileri hakkındaki fikirlerimizi teyit eden kötü duyguları olduğunu düşünür ve “kısasa kısas” deriz. Herkes zarara uğrar. Bunun yaptığı zararı açıkça görmem gerekir. Hastalık çoğu zaman kötü davranıldığımı veya aldatıldığımı hissettiğim zaman gelir. Zihnimin kuvvetiyle, huzurumu yeniden elde edebilir ve hakkımda iyi şeyler hissetmeyen kişilere karşı bile pozitif duygular besleyebilirim.



- Pozitifliğin gücü başkalarına nasıl yardım eder?
Pozitif düşünceler ve duygular insanlar arasında sanki bir elektrik akımı gibi akar. Bunlar, merhamet ve anlayış gibi nitelikler olarak ortaya çıkarlar. Hasta bir insan bir pozitif enerji armağanı aldığı zaman, iyileşmesini kolaylaştıran içsel bir sükunet hisseder.

- Dünya hakkında endişelenmenin bir faydası var mı? Nasıl fayda sağlayabiliriz?

Çok fazla ıstırap olduğu doğru. Fakat eğer olumsuza odaklanırsak, bu bizim yardım etme kuvvetimizi tüketir. Dünyamızda, karanlık güçler olduğu gibi,aynı zamanda iyilik ve hakikat de işlev yapmaktadır. İnsanlığın aşina olduğu pozitif niteliklerin farkındalığının düğmesini çevirdiğimde, bu sanki karanlığa ışık taşımak gibi olur. Artık geçmiş sık sık aklıma gelmez ve gelecek hakkında endişelenmeye son veririm. Böylece sürekli mutluluk ve sağlık için yapmam gerekenleri daha açık bir şekilde görürüm.

Sevgi insan doğasının özünde vardır. Fakat içimizde, kendimizin sevgi olduğu gerçeğini kaybettiğimizde, bunun yerine, sevgiyi kendi dışımızda aramaya başlarız. Bencil arzuları bıraktığımızda ise, endişeden özgür oluruz ve yaşamlarımız baştan başa sevgi dolu hale gelir. Bu çok iyileştiricidir.

Sevgi iyileştirir ve mutluluk getirir. Başkalarına karşı sevgi hissettiğimde, bu durum fark gözetmeksizin yarar sağlar. Sevgi dolu olmak doğal bir yaşam şeklidir. Eğer daha fazla sevgi dolu olmak için çaba gösterirsem, kendi mutluluğum hemen artar ve başkalarının tutumları da kısa süre içinde yumuşar. Pek çok kişi sevgi eksikliğinin sonucu olarak olumsuzlukla yüklüdür. Bu, bazen benliğe yönelik, bazen de başkalarını suçlayan, eleştiren düşünceler ve olumsuz duygular döngüsü olarak kendisini gösterir. Böyle düşünce ve duygular enerjiyi tüketir ve herkesin iyiliğini azaltır. Eğer bunu idrak eder ve pozitif kalmaya karar verirsem, olumsuz döngüye son verebilir ve eylemlerde sevginin gücünü ortaya koyabilirim. O zaman bunun, bütün ilişkilerime faydası olur. Bu şekilde her birimiz daha iyi bir dünyaya katkıda bulunmuş oluruz.
durumdayız.

Yazar: Brahma Kumaris
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

2 Ocak 2011 Pazar

yadsıma.. yansıma... aynalama.. / yansıma yasası




yeni bir günün telaşıyla hareketlenmiş sokaklardan birinde,
büzüldüğü kaldırımın köşesinde, mışıl mışıl uyumaktaymış adam.

bu manzarayı görenler, farklı yargılara varmışlar.
"bütün gece kumar oynayıp, yorgunluktan sızıp kalmış olmalı. kumarbazlar böyledir işte," diye düşünmüş birisi.

diğeriyse, "zavallı, çok hasta herhalde. onu uyandırmamalı. kendine geldiğinde evine gider nasılsa," demiş
ve yoluna devam etmiş.

"şu hale bak!" diye söylenmiş ötekisi, "pis sokak serserisi, insan müsvettesi! bedava içki buldun;
içip körkütük sarhoş oldun. şimdi de yolumuzu tıkıyorsun."

son şahıs ise, saygıyla adamın önünde eğilerek şöyle demiş:
"bir ermiş için tanrı'dan başka hiçbir şeyin önemi yoktur. şu anda kim bilir hangi boyutlarda dolaşıyor.
onu rahatsız etmemeli "


metafizikçilerin önemini anlatmakla bitiremedikleri evrensel bir yasayı işliyor bu hint hikayesi.
içimizdeki bir şeyleri daimi olarak dışarıya projekte ettiğimizi;
yaşamın ekranında ancak kendimizde varolanları görüp, algılayabileceğimizi vurguluyor, "yansıtma yasası".


"bütün dünya kendi projeksiyonlarımızdan başka bir şey değildir," diye izah ediyor swami satchidananda,

"temeliyse, düşüncelerinize ve zihni tavırlarınıza dayanır.
eğer zihninizde cehennem varsa, hiçbir yerde cenneti göremezsiniz.
eğer zihninizde cennet varsa, cehennem bile sizin için cennet olacaktır."

kendi içindeki kızgınlığı, saldırganlığı, kabalığı sahiplenmeyenler nereye giderlerse gitsinler,
dünyanın agresif ve nezaketsiz insanlarla dolu olduğunu söyleyeceklerdir.

ağzımızdan bilinçsizce çıkanları, kulağımız farkındalıkla duyduğunda;
başkalarına atfettiğimiz duygu ve düşünceler kendimizi sevmemiz ve yaşadıklarımıza müteşekkir kalmamız için
eşsiz birer fırsata dönüşecektir.


gerçeğe ulaşmak istiyorsak eğer, tahammül sınırlarımızı zorlayan insanları dikkatle inceleyerek,
onlar için sarf ettiğimiz sözlerin ne anlama geldiğini irdelememiz gerekiyor.

öz güvenle ilgili bir probleminiz varsa mesela, zaman zaman yaptığınız çıkışlarda,
karşınızdakini "akılsız ve aptal olmakla" suçlayarak rahatlamaya yeltenirsiniz.

egonuzu aşmakta zorlanıyorsanız, başkalarında şahit olduğunuz ego sizi tedirgin ederek,
çözüm bulmayı bekleyecektir.

çalışma mekanizmasını ancak deneyerek kavrayabileceğimiz bu yasanın çok enteresan bir başka yönü de var.
başkalarına verdiğimiz nasihatleri genellikle kendimiz duymak ve ikna olmak için söyleriz.

dolayısıyla yol gösterip, nasihat verdiğinizde, kullandığınız kelimelere, kurduğunuz cümlelere dikkat edin.
onların mutlaka bir şekilde geçerli olduğunu; en iyiyi, en doğruyu seçip yaşayabilmeniz için ipucu verdiklerini fark edeceksiniz.

söylediklerinizi dinlerseniz, içinizde keşfedeceğiniz derinlik, dinginlik ve irfan, kendinize duyduğunuz güvenin,
saygı ve sevginin artmasını sağlayacaktır.

şahsımıza yöneltilen eleştirilerden, kendimizi geliştirmek, güçlendirmek adına payımıza düşeni kabullenirken,
sözlerin gerisindeki manayı deşifre ederek karşımızdakini daha iyi anlama olanağını elde ederiz.

duyduklarınız sizi yüreğinizden vurduğunda, saldırıya veya savunmaya kalkışmadan, durup düşünün.
çünkü o, acıyan bir yaranın sözlere, hareketlere dökülerek, çare bulma arayışıdır.

problemlerinizi halledip, yaralarınızı iyileştirdiğinizde, önceleri gösterdiğiniz aşırı reaksiyonlar gittikçe dinecek
ve sizi daha nötr bir davranış tarzına yöneltecektir.

genellikle sizi üzen, sinirlendiren, tedirgin eden bir tavır veya söz karşısında artık hiç etkilenmediğinizi,
tepki bile göstermediğinizi fark ettiğiniz an, bilin ki konu kapanmıştır.


yadsımakla sorumluluktan kaçmamız mümkün olmadığından, şahsi ve ruhani gelişmemize yardımcı bu yasa
hediyelerin en büyüğünü sunuyor bize. kendimizi.

ışık menderes in kaleminden

sevgiler..
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

Tıkanıp kaldığında hayat...





Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde,

Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,

Dağlara dönmeli yüzünü insan.

Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak;

Yeni insanlarla tanışmalı, yeni keşifler yapacak....

Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, Gerçekleştirmeyi denemeli!

Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir, kendisinin bir sal olup da, o dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı.

Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler,

Her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa, değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri;

Küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inip servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini;

Gördüğünü hissedebilmeli!

Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce,

Değerli olabilmeli hayat!

İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek için!

Başkasının yerine koyabilmeli kendini;

Ağlayan birine ''gül'' inleyen birine "sus" dememeli!

Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli!

Şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı; Sevgisiz, soysuz kalarak!

Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden, derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine...

Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir, seher yeli okşamalı saçlarını...

Karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna; fırtınada boranda; Öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın!

Bir çocuğun ilk adımlarında umudu; bir gencin düşlerinde geleceği;

Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli! Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden mutlu Olmayı beklememeli!

Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı; Bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için; kaçırmamalı!

Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için, hiç Çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin; ağlamayı bilmiyorsan, Neşesizdir kahkahaların;

Merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların...

Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne; kendini düşünmekten herkesi unutmamalı!

Bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için...

Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil, söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli!

Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere...

Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları, aynı bahanelerle tekrarlamaması için!

Soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak! Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak!

Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi;

Ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki, hakkını verebilsin sevdiklerinin;

Zaman bulabilsin; Bir teşekkür, bir elveda için...

Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer; Asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten;

Ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan!

Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi...

Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı...!

~Can Dündar~
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...

1 Ocak 2011 Cumartesi

MUTSUZ OLMAK İÇİN GÜZEL BİR REÇETE








—Suratınız hep asık olsun, mesela sabah kalktığınızda sinirli bir şekilde kalkın çocuklarınıza ve eşinize sebepsiz yere bağırın çağırın, o günü hem kendinize hem onlara zehir edin…
 

—En ufak hataları affetmeyin, hemen karşı tarafı azarlayın mümkünse cezalandırın.

—Her duyduğunuz şeye araştırmadan inanın… Çevrenizdekiler ne derse onu yapın.

—Başarısızlıklar, kayıplar ve sıkıntılar karşısında hemen yıkılıp kalın.

—Hayattan hep şikâyet edin. Neden daha zengin olmadığınız için, neden daha sağlıklı olmadığınız için, neden daha güzel mevkilerde olmadığınız için…

—Yediğinizden, içtiğinizden, çevrenizden, eşinizden, çocuklarınızdan ve işinizden hep şikâyetçi olun, hep kahredin.

—Yaratıcıyla olan tüm irtibatı kesin, onunla aranızda hiç açık kapı bırakmayın, dua etmeyin ve hiç şükretmeyin…

—Basit kırgınlıklardan dolayı dostluğunuzu hemen bitirin…

—Hata yaptığınız zaman ısrarla hatayı işlemeye devam edin.

—Dünyadan habersiz yaşayın ve değişime açık olmayın…

—Kendinize zaman ayırmayın. Her işi aceleyle yapın zevk almamaya bakın.

—Sürekli insanları eleştirin, doğru bir şey söyleseler dahi muhakkak muhalefet edin…

—Mutlu olmak için hayalini kurduğunuz olayların olmasını beklemeye devam edin.

—Ne kadar olumsuz düşünce varsa sürekli onları düşünün, onlarla uyuyup onlarla kalkın…

—Herkes sizin gibi düşünmek zorundadır. Sizin gibi düşünmeyenlerle ilişkinizi derhal bitirin.

—Hayatı bir dram gibi düşünün, bulunduğunuz durumdan hiç mutlu olmayın.

—Başkaların davranışlarıyla hep ilgilenin ve onları kontrol almaya çalışın

—Hep geçmişte yaşadığınız sıkıntıları düşünün ve pişmanlık duyun…

—Sürekli kafanızda yapılacak işlerin listesi olsun, boş bırakmayın beyninizi…

—Olumsuz şeyleri görmekte sürekli bir hassasiyet içinde olun…

—Hiç kimseye seni seviyorum demeyin, hiç kimseden özür dilemeyin…

—Hep havalarda gezinin dünyanın sadece sizin için döndüğünü düşünün…

—Hiç kimseye iyilik yapmayın, ola ki yanlışlıkla bir iyilik yaparsanız da hemen karşılığını bekleyin ve devamlı yüzüne vurun…

—Her şeyi kafaya takın günlerce düşünün, huzursuzluk için birebirdir

—Hüzünlü şarkılar ve filimler izleyin. Ruhunuzun geri kalan kısmını da bunlarla karartın.

—Ya hep evde kalın ya da kalabalık mekânlarda hep bulunun. Doğaya hiç çıkmayın, yürüyüş yapmayın, hele de yağmur yağdı mı sinirlenin öfkelenin…

—Bakımsız ve pejmürde yaşayın… Aynanın karşısına geçip ne kadar çirkin olduğunuzu düşünün…



Mutsuzluğun keyfini çıkarın.





M.Orhan Durdu
DEVAMI İÇİN TIKLAMANIZ YETERLİ...
 
2009 Template Scrap Rústico|